Quantcast
Channel: Kültür – Sanat – Bilgihanem
Viewing all 75 articles
Browse latest View live

Yılmaz Güney Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

1937 tarihinde dünyaya gelen Yılmaz Güney maddi durumu iyi olmayan Adanalı bir ailenin çocuğudur. Gerçek ismi Yılmaz Hamitoğlu Pütün’dür. Çocukluğunun büyük kısmını mutlu olarak geçirmesine rağmen babasının yeniden evlenmesi ile birlikte çocukluk döneminin en güzel yılları ziyan olmuştur.

İlkokul öğrenimini iki ayrı okulda görerek tamamlayan Güney, ortaokul yıllarında çeşitli işler yaparak para kazanmış ve kendi cep harçlığını çıkarmıştır. Çıraklık, gazete satmak ve pamuk işçiliği gibi işler az da olsa para kazanmasını sağlarken erken yaşta hayatın gerçek yüzü ile de tanışmak zorunda kalmıştır.

Kemal Sunal Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

Henüz 14 yaşındayken ilk sinema dağıtım şirketi ile tanışmıştır. Bu tanışıklık Yılmaz Güney’in yaşamındaki en önemli dönüm noktalarından biri olmuştur. 17 yaşındayken Nazım Hikmet’in bir şiirinden etkilenmesi sonucunda sosyalizm akımının etkisinde kalmıştır. Diğer yandan artık yavaş yavaş şekillenmeye başlamış olan hayat görüşü ile sinema tutkusunun ortak noktada buluşması, Yılmaz Güney’i aşırı bir okuma ve öğrenme hevesine yöneltmiştir.

Yılmaz Güney Kimdir?

Yılmaz güney, Türk sinemasının en önemli oyuncu, yönetmen ve senaristlerinden biridir. Adana doğumlu olan oyuncu, 1 Nisan 1937 yılında yaşam serüvenine başladı. Zaza bir baba ve Kürt asıllı bir annenin iki çocuğundan biri olarak dünyaya gelen Yılmaz Güney, oldukça zor bir çocukluk geçirdi.

Üniversite eğitimi için İstanbul’a gelmeyi tercih eden Yılmaz Güney’in yönetmen Atıf Yılmaz ile tanışması sinemaya oyuncu ve senarist olarak ilk adımı atmasını sağlamıştır. İlk oyunculuk tecrübesini 1959 yılında Bu Vatanın Çocukları ve Alageyik filmleri ile gerçekleştirir.

Aynı zamanda On Üç ve Yeni Ufuklar gibi dergilerde öykü yazarlığı görevindeyken komünizim propagandası yaptığı iddiası ile tutuklanır ve bir buçuk yıl boyunca hapis cezasına mahkum edilir. Hapiste yattığı süre boyunca pes etmeyen Güney, burada da senaryo yazmaya devam etmiştir.

Yılmaz Güney’in Hayatı

Genç yaşında kısa süreli bir hapis macerasından sonra sinema hayatına kaldığı yerden devam eden Yılmaz Güney, genellikle macera filmleri ile dikkat çekmiştir. Filmlerine konu edindiği ezilen Anadolu çocuğunun haklı isyanı teması sonrasında Çirkin Kral lakabını almıştır. Bu yıllarda hikayenin kendisine ait olduğu Hudutların Kanunu filmi Lütfü Akad yönetmenliğinde çekilmiştir.

Böylelikle sade ve yalın oyunculuk Yılmaz Güney ile birlikte o dönemde benimsenmeye başlamıştır. Ancak 1972 yılında siyasi bir sebepten dolayı yeniden 10 yıl hapse mahkum edilmesi ile yine sinemaya ara vermek durumunda kalmıştır. Devrimcilere destek vermesi gerekçesi ile içeri alınan Güney, 1974 yılında çıkarılan af sayesinde özgürlüğüne kavuşmasının hemen ardından Arkadaş filmine hayat vermiştir.

Cezaevinden çıktıktan sonra yine bir film çekimi için gittiği Adana’da hayatının büyük bir bölümünü etkileyen olay başına gelir. Yılmaz Güney her ne kadar kabul etmese de Sefa Mutlu adında bir hakimi öldürdüğü gerekçesiyle tutuklanır. Cinayetten suçlanan Yılmaz Güney 19 yıl hapis cezasına çarptırılır.

Yaşamının büyük bölümünü sinemaya ve edebiyata adayan Yılmaz Güney, hayatının son dönemini Paris’te geçirmeyi tercih etmiştir. Mide kanseri teşhisi konan ünlü oyuncu 1984 yılında vefat etmiştir. Güney’in mezarlığı Pere Lachaise Mezarlığında bulunmaktadır. Hayatı boyunca iki evlilik gerçekleştirmiş ve bunlardan ilki ünlü oyuncu Nebahat Çehre ile olmuştur. 47 yaşındayken mide kanseri nedeniyle vefat eden Yılmaz Güney’in ikinci evliliği ise 1970 yılında Fatoş Güney ile olmuştur. Unutulmaz sanatçının Elif ve Yılmaz isimlerinde iki çocuğu vardır.

Yılmaz Güney’in Eserleri

Sinema alanında bıraktığı önemli eserleri ile günümüzde halen sevilen ve değer gören sanatçılardan biri olan Yılmaz Güney’in çok sayıda filmi bulunmaktadır. Filmlerinin yanı sıra şiirleri ve kitapları ile de edebiyat alanında hatırı sayılır emeği bulunan isimler arasında yer almaktadır. Film olarak seyirci ile buluşmuş senaryoları arasında; Umut, Umutsuzlar, Arkadaş, Seyyit Han, Endişe ve Ağıt gibi filmler yer almaktadır. Yoğun olarak çalıştığı yıllarda sinema ve edebiyat eserlerinin birçoğu ile ödüle layık görülen Yılmaz Güney pek çok hayranı tarafından dava adamı olarak nitelendirilmiş ve sevilmiş bir isimdir.

Yılmaz Güney’in Filmleri

Her biri yayımlandığı yıllarda başyapıt niteliğinde olan Yılmaz Güney filmleri senaryosu ve oyunculuğu ile izleyen herkesin yaşamında önemli izler bırakmıştır. Onlarca filmin hem senaryo yazarı hem de oyuncusu olarak izleyici karşısına geçmiş olan Güney’in en beğenilen filmleri arasında;

  • Bu Vatanın Çocukları; 1959 yılında gösterilen, senaryosunu da kendi yazdığı filmidir. Atıf Yılmaz tarafından yönetilen Bu Vatanın Çocukları, Yılmaz Güney’in ilk filmidir.
  • Hudutların Kanunu; yine hep yazıp hem oynadığı, 1966 yapımı bir film Hudutların Kanunu usta sanatçıya, Antalya Altın Portakal Film Festivalinde, En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandırmıştır.
  • Umut; 1970 yapımı film konusu gereği, Sansür Kurulu tarafından yasaklanmıştır. Öte yandan 2015 yılında, Yüzyılın En İyi 10 Türk filmleri arasında yer alan film, bundan başka birçok ödülün de sahibi olmuştur.
  • Arkadaş; 1974 yapımı olan filmim senaristliğini ve yönetmenliğini yapan Güney, aynı zamanda başrol oynamıştır. Yine bu filmi de Antalya Altın Portakal Film Festivalinde ödüle layık görülen yapıtlarından olmuştur.
  • Yılmaz Güney’in oynadığı, senaristliğini ve yönetmenliğini yaptığı diğer bazı filmleri ise şöyle; Duvar, Sürü , Yol, Zavallılar, Baba, İbret, Umutsuzlar, Bir Çirkin Adam, Acı, Endişe ve Düşman isimli filmlerdir. Bu filmlerin hemen hepsi sosyal mesaj içeriği yüksek olan başlıca filmleri arasında yer almaktadır.

Yılmaz Güney’in Kitapları

Kitaplarının büyük bölümünü hapis yattığı yıllarda kaleme almış olan Yılmaz Güney; Hücrem, Salpa ve Sanık gibi kitaplara imza atmıştır. 1976 yılında çıkardığı Selimiye Mektupları sonraki yıllarda ise Seçimlerde CHP Neden Desteklenmelidir, Oğluma Hikayeler, Faşizm Üzerine, Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz gibi eserleri oldukça ses getirmiştir. Yılmaz Güney’in edebi kişiliği ile tanındığı ilk eseri Boynu Bükük Öldüler (1971) adlı kitabı olmuştur. Bu eseri ise Nevşehir’de cezasını çektiği yıllarda 6 ay sonunda ortaya çıkarmış olduğu kitabıdır.

Yılmaz Güney Hakkında Yazılmış Eserler

Yaşadığı dönemde kişiliği ve hayat görüşü ile pek çok kişinin dile getiremediklerini sinema ve edebiyat alanında dile getirmiş olan Yılmaz Güney aynı zamanda çoğu insanın da örnek aldığı isimlerden biri olmuştur. Bu sebeple hayatında iz bıraktığı kişilerin kaleme aldığı pek çok Yılmaz Güney’e dair kitap bulunmaktadır.

Cüneyt Arkın Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

1988 Yılında Atilla Dorsay tarafından kaleme alınmış olan Yılmaz Güney, Hasan Kıyafet’e ait olan Mahpus Yılmaz Güney ve İnsan Yılmaz Güney gibi eserler, adına yazılmış kitaplardan bazılarıdır. 1996 yılında ise Güney Filmcilik tarafından birçok kitap piyasaya sürülmüştür


Hale Soygazi Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

$
0
0

Türk sinemasının ünlü isimlerinden biri olan Hale Soygazi, güzelliği ve yeteneği ile Yeşilçam’ın en gözde oyuncularından biridir. En iyi kadın oyuncu ödülünü hakkıyla alan ünlü isim, başarılı bir geçmişe sahiptir. Birçok sinema filmi ile hafızalara kazınan Hale Soygazi, genellikle güçlü ve başarılı kadın rollerinin üstesinden gelmiştir.

Zor dönemlerden geçen, açlık ve yoklukla mücadele eden güçlü kadın rollerinin en iyi oyuncusu olan Hale Soygazi, oyunculuğu ile akıllara kazınmıştır. Bir süre manken ve modellikle ekranlarda yer alan Hale Soygazi daha sonra sinema sektörü tarafından keşfedilen eşsiz yeteneklerden biri olmuştur.

Gülşen Bubikoğlu Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

Podyumlardan uzaklaşarak kamera önüne geçen usta oyuncu, güzellik yarışmasında birinci olmasının avantajını da en iyi şekilde kullanmıştır. Hem güzel hem de inanılmaz bir yeteneğe sahip olması tekliflerin arka arkaya gelmesini sağladı. Kaliteli ve kalıcı yapımlarda yer alan oyuncu, bugün zaman zaman ekran karşısında görülen isimlerdendir. Bilgihanem okurlaır için hazırladığımız bu yazımızda, Hale Soygazi’nin kısaca hayatı hakkında bilgi edinebilirsiniz.

Hale Soygazi Kimdir?

Hale Soygazi, daha çok Yeşilçam filmleriyle hatırladığımız, Türk aktristir. İsviçre’de mankenlik eğitimi aldıktan sonra Türkiye’ye dönen Hale Soygazi, güzellik yarışmasına katıldı. Türkiye Sinema Güzellik Yarışması’na katılıp birinci olan oyuncu sanat camiasınca tanınmaya başlandı. Daha sonra yurt dışına yayılan ünü ile İtalya’da düzenlenen Avrupa Sinema Güzellik Yarışması’nda birinci oldu.

Avrupa’da bir süre yaşayan oyuncu Türkiye’ye döndükten sonra fotomodellik ve mankenlik tekliflerinin yanı sıra sinema tekliflerini de değerlendirmeye başladı. Değerlendirmeleri sonucunda 10 film çekeceğini açıklayan güzel oyuncu, anlaşmalarını yaparak sinema dünyasına adım attı.

Hale Soygazi’nin Hayatı

6 Mayıs 1950 tarihinde dünyaya gelen Hale Soygazi, İstanbulludur. Eğitiminin ilk yıllarını küçük mahalle mekteplerinde geçiren güzel oyuncu, liseyi Erenköy Kız Lisesinde tamamladı. Liseden mezun olduktan sonra üniversite eğitimini Fransız Filolojisi üzerine almaya başlasa da ikinci sınıfta okulu bıraktı. Eğitimini yarıda bırakıp İsviçre’ye giden oyuncu, burada mankenlik eğitimi aldı.

1972 yılında Saklambaç gazetesinin yarışmasında birinci seçilen Hale Soygazi daha sonra Avrupa Sinema Güzeli seçilmiştir. Mankenlik ve fotomodelliğin ardından sinema sektörüne Kara Murat Fatih’in Fedaisi isimli filmle adım atmıştır. Bu filmin sonrasında Bir Garip Yolcu, İtham Ediyorum, Bir Kız Böyle Düştü gibi kaliteli yapımlarda yer almıştır.

1976 yılında Ahmet Özhan ile evlenen Hale Soygazi, 1985 yılında bu evliliği sonlandırmıştır. Sonrasında yönetmen Barış Pirhasan’la adı anılan oyuncu, uzun süre ilişkisini devam ettirmiştir. 10 yıl süren ilişkilerinin sonucunda 2006 yılında Murat Belge ile dünya evine girmiştir. Güzel oyuncunun Türkiye’nin en gözde entelektüellerinden biri olan Murat Belge ile olan evliliği devam etmektedir.

Hale Soygazi’nin Yer Aldığı Çalışmalar

Başarılı ve bir o kadar da güzel olan Hale Soygazi, başarısı ile birçok ödülün sahibi olmuştur. Güzelliği dışında kısa sürede fark edilen özel yeteneği de hızla yükselmesini sağlamış, Türk sinemasında kalıcı olmasına yardımcı olmuştur. Hale Soygazi’nin oyunculuk alanında başarılı olmasının ardından 1964 ve 1979 yıllarında Altın Portakal En İyi Kadın Oyuncu Ödülü‘nü aldığı bilinmektedir. 1980 ve 1999 yıllarında da aynı ödüle sahip olan oyuncu, 2000 – 2009 yıllarında Altın Portakal Yaşam Boyu Onur Ödülü almıştır.

Hale Soygazi’nin Yer Aldığı Sinema Filmleri

İlk olarak 1972 yılında Kara Murat Fatih’in Fedaisi isimli filmle sektöre giriş yapan Hale Soygazi onun arkasından Selma rolüyle İtham Ediyorum filminde oynadı. Aynı yıl, Mahkum, Bir Garip Yolcu filmlerinde yer aldı. 1972 yılında son olarak Ayşe rolüyle Bir Kız Böyle Düştü sinema filminde başrol oyuncusu oldu. 1973 yılında Oh Olsun, Aşkımla Oynama, Bataklık Bülbülü filmleri ile adından sıkça söz ettirdi. Aynı yıl Aliye karakterini canlandırdığı Vurun Kahpeye isimli eseriyle büyük ilgi topladı.

Yılmaz Güney Kimdir? Hayatı ve Eserleri

1974 yılında Mirasyediler filmi ile herkesçe tanınan oyuncu, 1976 yılında Süt Kardeşler filminde Bihter rolüyle güzelliğine hayran bıraktı. Usta oyuncu; Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey, Usta Beni Öldürsene, Kadının Adı Yok, Geçerken Uğradım, Bir Umut, Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri, Maden, Kördüğüm, Sevgili Dayım, Nereden Çıktı Bu Velet, Gece Kuşu Zehra, Ölüme Koşanlar, Arap Abdo gibi pek çok film ile sektörde kalıcı olduğunu da ispatladı.

Hale Soygazi’nin Yer Aldığı Televizyon Dizileri

İlk kez 2004 yılında Gülizar karakteri ile Sil Baştan dizisinde yer alan Hale Soygazi daha sonra Semiha Tütüncüoğlu rolü ile Bu Kalp Seni Unutur mu? isimli dizide yer aldı. Bir süre devam eden dizisinin arkasından Arka Sokaklar dizisine 3. sezonda konuk oyuncu olarak katıldı. 2011 yılı ile 2013 yılı arasında Kuzey Güney dizisiyle uzun süre ekranlarda yer alan usta oyuncu Ebru rolünü canlandırdı. 2015 yılında ise Kaderimin Yazıldığı Gün dizisi ile seyircisiyle tekrar buluştu.

Hale Soygazi’nin Yer Aldığı Tiyatro Oyunları

Güzelliği ile kısa sürede sanat camiasında tanınan Hale Soygazi, mankenlik ve fotomodellik dışında oyunculukta da oldukça başarılı oldu. Kısa sürede pek çok film ve dizide adını duyuran oyuncu, tiyatroya biraz daha uzak kalmayı tercih etti. Başarılı oyuncunun 2001 yılında Antoine de Saint Exupery’nin yazdığı Küçük Prens ile tiyatroda yer aldığı bilinmektedir. 2003 yılında ise Ettore Scola’nın Özel Bir Gün isimli eserinde de sahnede bulundu.

Gülşen Bubikoğlu Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

$
0
0

Yeşilçam’ın özel isimlerinden biri olan Gülşen Bubikoğlu, aynı zamanda en gözde oyunculardan biridir. Sinema sektöründe oldukça uzun süre geçiren Bubikoğlu, güzelliği ve oyunculuk başarısı ile hala adından söz ettirmektedir. Canlandırdığı alımlı ve güzel karakterler ile hafızalarda yer eden sanatçı, sinema sektöründe performansı ile hala ayakta olan isimlerden biridir.

Uluslararası pek çok platformda Türkiye’yi temsil eden güzel oyuncu, bu alanda aldığı ödüllerle başarısını kanıtlamıştır. Girdiği yarışma ile adından söz ettiren Gülşen Bubikoğlu, sinema sektörüne Türker İnanoğlu filmi ile güzel bir adım atmıştır. Sektörde henüz yeniyken kısa sürede parlayan yıldız, arka arkaya pek çok film çekmiş hem oyunculuğu hem de güzelliği ile gündemde kalmaya başlamıştır.

Barış Manço Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Sinema sektörüne yıllarını veren usta sanatçı, kendine yöneltilen pek çok dizi teklifini reddetse de birkaç dizide yer almıştır. Yarışmayı kazandığı günkü kadar güzel olan usta oyuncu, milyonların hala ekranlarda görmek istediği isimlerden biridir. Yıllara neydan okuyan güzelliği ve hanımefendi duruşu ile birçok insanın sevdiği Gülşen Bubikoğlu’nun biyografisi sizlerle…

Gülşen Bubikoğlu Kimdir?

Yeşilçam’ın en güzel isimlerinden biri olan Gülşen Bubikoğlu, uzun yıllarını sinema ve televizyon filmlerine vermiş, sinema oyuncusudur. Türk sinemasının yapı taşlarından biri olan oyuncu, performansı ve eşsiz güzelliği ile pek çok filmde başrol oynamış ayrıca farklı dallarda da eğitimler almıştır.

Aldığı ödüllerle adından sıkça söz ettiren usta oyuncu, beyaz perdenin yanında televizyon ekranlarında da yer alan isimlerden biri tanesidir. Profesyonel oyunculuğu ile ekranlara renk katan Gülşen Bubikoğlu hem özel hayatı hem de renkli kişiliği ile ekranların vazgeçilmezleri arasındadır.

Gülşen Bubikoğlu’nun Hayatı

5 Aralık 1954 yılında dünyaya gelen Gülşen Bubikoğlu, İstanbul doğumludur. 1971 yılında Fatih Lisesini bitiren güzel oyuncu, L.C.C. Kültür Merkezinde mankenlik, lisan ve dans eğitimi almıştır. Girmek istediği sektör için hazırlanan oyuncu bu arada, bir yarışmaya başvurmuştur. 1973 yılında SES dergisinin düzenlediği artist yarışmasına katılıp birinci olamayan Gülşen Bubikoğlu, hakkında düşünülenleri sonradan öğrenecek, sinema sektörüne çok daha sağlam adımlarla girecektir.

Sektöre Türker İnanoğlu filmi ile adım atan güzel oyuncu ilk kez 1973 yılında Yaban filminde yer almıştır. Sonrasında hemen her yıl en az 2 film olmak üzere pek çok film ile sektörde kalıcı olduğunu ispatlamıştır. Sinema alanında olduğu kadar dizi alanında da bulunan Gülşen Bubikoğlu dizi projelerini sınırlı sayıda tutarak sinema sektöründe kalıcı olmayı amaçlamıştır. 1964 ve 1974 yılları arasında Filiz Akın ile evli olan Türker İnanoğlu, boşandığı yıl zaman kaybetmeden Gülşen Bubikoğlu ile dünya evine girmiştir.

Bir süre aşkları hakkında dedikodu yapılan çift, Türker İnanoğlu’nun boşanmasının hemen arkasından evlenerek tüm dedikoduları sonlandırmıştır. 1977 yılında ise Zeynep ismini verdikleri kızları dünyaya gelmiştir. Gülşen Bubikoğlu ve Türker İnanoğlu evliliği bugün hala devam etmektedir.

Gülşen Bubikoğlu’nun Rol Aldığı Filmler

Türk sinemasının en ünlü, en güzel ve sevilen oyuncularından biri olan Gülşen Bubikoğlu, etkin olduğu yıllarda çok sayıda filmde rol almıştır. Televizyon ekranlarında görünmeyi pek tercih etmeyen güzel oyuncu, ancak eşinin yer aldığı projelerde çalışacağını belirtmektedir. Yeşilçam denince unutulmaz filmlerden olan ve Gülşen Bubikoğlu’nun yer aldığı sinema filmlerini yıllarına göre şu şekilde sıraladık;

Gülşen Bubikoğlu’nun 70’li Yıllarda Yer Aldığı Sinema Filmleri

Sinema sektörüne Türker İnanoğlu’nun 1973 yılında hazırladığı Yaban filmi ile adım atan Gülşen Bubikoğlu, aynı yıl Peri rolü ile Bitirimler Sosyetede isimli filmde yer almıştır. 1974 yılında 6 filmde yer alan güzel oyuncu; Mahcup Delikanlı, Yüz Liraya Evlenilmez, Cici Kız sinemalarında başrol oyuncusu olarak bulunmuştur.

Madonna Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

Aynı yıl Aslı karakteri ile Ayrı Dünyalar filmi ile adından söz ettirmiştir. Bu film sonrasında 1975 yılında çekilen Ah Nerede ve Evcilik Oyunu, en çok izlenen sinema filmleri olmuştur. Gülşen Bubikoğlu’nun 70’li yıllarda en çok izlenen diğer sinema filmleri; Ölmeyen Şarkı, Baş Belası, Ne Umduk Ne Bulduk’tur.

Gülşen Bubikoğlu’nun 80’li Yıllarda Yer Aldığı Sinema Filmleri

Yıldızı 80’li yıllarda daha da artan Gülşen Bubikoğlu, yıllarca akıllarda kalacak en güzel sinema filmlerini bu dönemde çekmiştir. Zeynep Demir karakterini canlandırdığı Renkli Dünya filmi ile 80’li yıllara giriş yapan güzel oyuncu daha sonra Gırgıriye, Gırgıriye’de Şenlik Var sıralı filmlerinde yer almıştır. Aynı film dizisinin 1983 yılında Gırgıriye’de Cümbüş Var isimli son serisi çekilmiştir. 1980’li yıllarda Paramparça, Kıskıvrak, Kurtar Beni filmleri ile oldukça beğeni toplayan usta oyuncu, yılın sonuna doğru Suçlu ve Dehşet Gecesi filmlerinde başrol oynamıştır.

Gülşen Bubikoğlu’nun 90’lı Yıllarda Yer Aldığı Sinema Filmleri

1970 ve 1980 yılları arasında çok fazla film çeken güzel oyuncu Gülşen Bubikoğlu, sektörde 1990’lı yıllarda bu yoğunlukta yer almamaktadır. 90’lı yılların başında Naciye Tuna karakteri ile Madde 438 filminde yer alan oyuncu daha sonra sektörden bir süre uzak kalmayı tercih etmiştir. Eşi ile yaptıkları anlaşma nedeniyle sinema sektöründe yer almadığını dile getiren güzel oyuncu, Türker İnanoğlu ile ortak çalışmadığı sürece herhangi bir projede yer almayacağının da altını çizmiştir.

Gülşen Bubikoğlu’nun Yer Aldığı Diziler

Televizyon ekranlarında görmeye alışkın olunmayan isimlerden biri de Gülşen Bubikoğlu’dur. Yeşilçam’ın eşsiz oyuncularından biri olan Bubikoğlu, ekranlarda ilk kez 1993 yılında canlandırdığı Zeynep karakteri ile Zirvedekiler dizisinde yer almıştır. Dönemin sonunda 1998 yılında Affet Bizi Hocam ile sektörde son kez yer aldığı bilinmektedir.

Uğur Dündar Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

Türk televizyonculuk tarihinde her dönem adından söz ettirmeyi başaran, son 30 yıl boyunca yaptığı işlerle habercilikte çığır açan Uğur Dündar ilerleyen yaşına rağmen gazetecilik mesleğini hala bütün enerjisiyle sürdürmektedir.

Haberciliği hem çekirdekten öğrenen hem de dünyanın en başarılı okullarında eğitim alan Uğur Dündar’ın seveni kadar sevmeyeni de çoktur. 1993 yılında Türkiye güzeli Yasemin Bardan ile sade bir düğünle evlenen Uğur Dündar, onca şan ve şöhrete rağmen eşiyle yıllardır sürdürdüğü örnek aile profiliyle gençlere örnek olmaktadır.

Abdi İpekçi Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Eşi Yasemin Bardan, 1989’daki Güzellik Yarışması’nda Türkiye 2.’si seçilmiş ancak evliliğin ardından ekranlara veda etmiştir. 3 çocukları olan Dündar çifti, mutlu yuvalarında sade bir hayat sürdürmektedir. Bu makalemizde size Türkiye’nin son 30 yılına damgasını vuran Uğur Dündar’ın hayatını sunacağız.

Uğur Dündar Kimdir?

Uğur Dündar Kimdir?

Uğur Dündar başarılı bir gazeteci olarak iş hayatına TRT’de başlamıştır. 1972 yılından 1992 yılına kadar 20 yıl boyunca TRT kanalında çalışan Uğur Dündar sunduğu bir haber dosyasına sansür uygulanmasının ardından buradaki işinden ayrılarak özel televizyonculuğa adım atmıştır. Araştırmacı, soruşturmacı televizyon gazeteciliğini başlatan ilk gazetecidir. En çok ilgi gören programı “Arena” ile zirvelerden inmemiş ve televizyon kanallarının aranan ismi olmuştur.

Uğur Dündar’ın Hayatı

Uğur Dündar'ın Hayatı

Türk Haberciliğinin duayenlerinden biri olan Uğur Dündar, 28 Ağustos 1943’te İstanbul’un Silivri ilçesinde doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Silivri’de okuduktan sonra, İstanbul’un en köklü okulundan biri olan Vefa Lisesi’ne devam etmiş, buradan mezun olunca da İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi – Gazetecilik Enstitüsü’nü kazanmıştır. Uğur Dündar böylece, hayatının mesleğine kavuşmanın ilk adımını atmıştır.

27 yaşına geldiğinde TRT’nin düzenlediği sınavları kazanan Uğur Dündar, aynı yıl içinde hem TRT’de hem de Resmi Gazete’de çalışmaya başlamıştır. Aynı dönemde, dünyaca ünlü BBC kanalında “Televizyonda Yapım ve Yönetim” kursuna da katılmaya hak kazanan Uğur Dündar, bu önlenemez başarısının ardından dünya çapında eğitim almak için İngiltere’nin yolunu tutmuştur.

Uğur Dündar’ın Televizyonculuk Hayatı

İngiliz BBC kanalından aldığı dersleri yüksek başarıyla bitiren Uğur Dündar, ardından geri Türkiye’ye dönerek TRT’de üst düzey görevlerde bulunmuştur. 43 yaşındayken Hürriyet gazetesine geçen Uğur Dündar, “Araştırmacı Gazeteciliği” Türkiye’de ilk başlatan kişi olarak tarihe geçmiştir. 49 yaşındayken Show TV’ye transfer olan Uğur Dündar, bu kanalda 3 yıl boyunca “Arena” programını hazırlamış, ardından Kanal D’ye geçmiştir.

2000 yılına gelindiğinde tekrar eski yuvası Show TV’ye geçen Uğur Dündar, bu tarihten sonra çok sık kanal değiştirmesine rağmen yaptığı programlarla her zaman zirvedeki yerini korumayı başarmıştır. Show TV’ye geri döndükten kısa bir süre sonra Star TV’ye geçen Dündar, bu kanalda hem haber müdürü olup hem de Star gazetesinde köşe yazarlığı yapmıştır.

2001 yılındayken Sabah gazetesine transfer olan Uğur Dündar, aynı gruba ait olan Kiss TV’de kısa bir süre haber yayın yönetmenliği yapmıştır. 2002 yılında bu sefer ATV’ye transfer olmuş, ATV’nin haber genel yayın yönetmenliğini sürdürdükten kısa bir süre sonra tekrar Star TV’ye dönmüş ve aynı zamanda tekrar Star gazetesinin yazarı olmuştur. 2004 yılında ise tekrar Kanal D’ye transfer olan Uğur Dündar’ın bu kadar çok transfer edilmesinin sebebi her zaman reytinglerde en üst seviyelerde olmasıdır.

Beyazıt Öztürk Kimdir? Hayatı ve Eserleri

2008 yılına kadar Doğan Grubu’na ait Kanal D’de çalışan Uğur Dündar, 2008 yılında Doğan Grubu’nun Star TV’yi satın almasıyla tekrar buraya dönmüş, bu sefer sadece haber genel yayın yönetmenliği yapmakla kalmamış aynı zamanda Star Ana Haber’in Anchorman’i olmuştur. Star Ana Haber’i sunduğu süre boyunca her zaman haber reytinglerinde birinci olan Uğur Dündar, 2011 yılında kanalın Doğuş Grubu’na satılmasıyla görevinden alınmıştır.

Yukarıda saydığımız tüm bu kanallarda ana haberlerin genel yayın yönetmenliğini yapan Uğur Dündar, aynı zamanda haftada bir gün sunduğu “Arena” programıyla hafızalarda yer etmiştir. Arena uzun yıllar boyunca Türk medya tarihinin en çok izlenen ve hakkında en çok konuşulan programı olmayı başarmıştır.

2011 yılında Star TV kanalındaki görevine son verilen Uğur Dündar, bir sene sonra Sözcü gazetesi ile anlaşarak köşe yazarlığı ve haberciliğe tekrar başlamıştır ve hala da bu görevini sürdürmektedir. Aynı zamanda Halk TV kanalında “Halk Arenası” programını da hazırlayıp sunan Uğur Dündar, ilerleyen yaşına rağmen enerjisinden hiçbir şey kaybetmemesiyle dikkat çekmektedir.

Uğur Dündar’ın Aile Hayatı

1989 yılındaki güzellik yarışmasında Türkiye 2.’si olan Yasemin Bardan ile tanışan ve daha sonra 1993 yılında evlenen Uğur Dündar, 3 çocuk babasıdır. Evlenmeden önce sürekli beraber gittikleri Yeşilköy’deki küçük Meksika Lokantası’nda sade bir yemek töreniyle hayatlarını birleştirmişlerdir. Çocukları Damla, Bartu ve Bora’dır. Damla ile Bartu tek yumurta ikizidir.

Uğur Dündar’ın Aktörlük Hayatı

Uğur Dündar’ın pek az kimse tarafından bilinen özelliklerinden biri de aynı zamanda aktör olmasıdır. Pek çok filmde rol almıştır ancak habercilikteki başarısından dolayı aktörlük yeteneği gölgede kalmıştır. Zaten oynadığı rollerin pek çoğunda Gazeteci Uğur Dündar olarak kendisini oynamıştır. Rol aldığı film ya da dizilerden bazıları şunlardır; İşte Hayat (1975), Yılan Hikayesi (1999), Üvey Baba (2000), Benim Annem Bir Melek (2009), Dersimiz Atatürk (2010)

Uğur Dündar’ın Eserleri

Uğur Dündar'ın Eserleri

Hayatı televizyonculuk ve habercilikle geçen Uğur Dündar’ın kitapları da haber ve siyaset ağırlıklıdır. 1995 yılında Haluk Şahin ile birlikte “Haramzade” kitabını çıkarmıştır. Daha sonra uzun bir süre kitap yazmayan Uğur Dündar, 11 sene sonra 2006’da yine Haluk Şahin ile birlikte “Haramzadenin Dönüşü” isimli kitabını yazmıştır. 2010 yılında kendi hayatını anlatan “İşte Hayatım” isimli kitabı, gazeteci Nedim Şener ile birlikte hazırlamıştır. 2012 yılında yazdığı “İyi Uykular Sayın Seyirciler” ve 2013 yılında Orhan Baykal ile birlikte yazdığı “Yalandan Kim Ölmüş” isimli kitaplarla adından söz ettirmiştir.

Uğur Mumcu Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

1942 Kırşehir doğumlu olan Uğur Mumcu, aslen Ankaralı olmasına rağmen babasının mesleği dolayısı ile Kırşehir’de dünyaya gelmiştir. Mumcu’nun eğitim yıllarında tekrar Ankara’ya dönmüş olan aile, onun Ankara’da eğitimini tamamlamasına olanak sağlamıştır.

Üniversite yaşamını Hukuk Fakültesi öğrencisi olarak şekillendirmiş olan merhum Gazeteci, 1963 yılında yazdığı bir yazı sayesinde okuduğu Hukuk Fakültesi Derneği’ne başkan olarak seçilmiştir. 1965 yılında Hukuk Fakültesi’nden mezun olarak avukatlık kimliği ile mesleki yaşamına ilk adımını atan Mumcu, Mümtaz Soysal, Doğan Avcıoğlu ve Cemal Reşit Eyüpoğlu gibi önemli isimlerin yanında avukat olarak çalışmaya başlamıştır.

Abdi İpekçi Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Avukatlık mesleğinin yanı sıra önemli yazıları ile birçok gazetenin dikkatini çekmeyi başarmış olan Uğur Mumcu, Anayasaya Saygı isimli yazısı nedeniyle Akşam Gazetesi’nde yazıları yayınlanmaya başlamıştır. Akşam Gazetesi’nin yanı sıra o dönemin önemli dergilerinden biri olan Kim Dergisi de Mumcu’nun yazılarına ilgi göstermiştir.

Uğur Mumcu Kimdir?

Uğur Mumcu Kimdir?

Gazetecilik mesleğinin hakkını veren ve bu uğurda yaşamını yitirmiş olan Uğur Mumcu, 1942 yılında Kırşehir ilinde doğmuş olup, 1993 yılında da uğradığı silahlı saldırı sonucunda vefat etmiştir. Hukuk Fakültesi mezunu olmasına karşın yazar ve gazeteci olmayı tercih eden Uğur Mumcu, mesleki yaşamı süresince gazetecilik ve yazarlık alanlarına önemli eserler bırakmıştır.

Uğur Mumcu’nun Hayatı

Uğur Mumcu’nun Hayatı

Mesleki hayatının ilk yıllarında daha çok yazdığı yazılarla dikkat çekmeyi başarmış olan Uğur Mumcu, 1968 yılında yabancı dilini geliştirmek amacı ile İngiltere’nin yolunu tutmuştur. Kim Dergisi ve Akşam Gazetesi’nde yazdığı yazılara son veren ve yazarlığa Paris’te devam eden Mumcu, yazılarının yayınlanması için Türk Solu Dergisini tercih etmiştir.

31 Ocak 1969’da mezun olduğu fakültenin İdare Hukuku Profesörü olan Tahsin Bekir Balta‘nın asistanlığını yapmaya başlayan Mumcu, aynı yıl 13 Kasım’da Ankara Barosu levhasından kaydını sildirmek üzere avukatlığı bırakma kararı aldı.

Uğur Mumcu 12 Mart 1971 yılında yaşanan darbe sonucunda 17 Mayıs’ta tutuklanmış ve bir yıl boyunca tutuklu kalmıştır. Yedi yıl hapsi istenmesine karşın Yargıtay kararı ile bir yıl sonunda serbest bırakılan Uğur Mumcu, bu olayın hemen ardından asker olarak göreve alınmıştır. Tuzla Piyade Okulu’nda 3 aylık verilen eğitimde, okul yönetimi tarafından “kötü hal ve düşünce sahibi” şeklinde suçlanmıştır. Ardından da Ağrı’nın Patnos ilçesine gönderilen Mumcu, 31 Ocak 1974’te askerliğini bu yüzden, resmi tanımıyla “Sakıncalı Piyade Eri” olarak tamamlamıştır. Askerlik görevini yaparken ağır koşullar altında kalan Uğur Mumcu, bu dönemde mide kanaması geçirmiştir.

25 Şubat 1974’te Anarşist!.. başlıklı yazısı Yeni Ortam Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Yaklaşık bir yıl Ortam Gazetesinde yazmasının ardından 1975 yılında Cumhuriyet Gazetesinde yazıları yayınlanmaya devam etmiştir. Aynı zamanda Anka Ajansı’nda da yazmaya başlayan Mumcu, bu sırada Suçlular ve Güçlüler, Mobilya Dosyası adında iki önemli kitap hazırlamıştır.

1978’de Sakıncalı Piyade adlı eserini Rutkay Aziz’le birlikte tiyatroya uyarladıktan sonra bu oyun Ankara Sanat Tiyatrosu’nda 700 kere sahnelendi. 1976 yılında Güldal Homan ile hayatını birleştiren Mumcu çiftinin iki çocuğu olmuştur.

Yazmayı ve araştırmayı seven bir gazeteci olarak mesleki yaşamı boyunca cüretkar yazıları ile her zaman göz önünde olmuş olan Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te arabasına kurulmuş harekete duyarlı C-4 patlayıcı ile yapılan hain saldırı sonucunda yaşamını yitirmiştir. Uğur Mumcu’nun cinayet failleri hala bulunamamıştır. Uğur Mumcu’nun olaylı vefatının ardından 1994 yılında ailesi Uğur Mumcu Araştırma ve Gazetecilik Vakfı’nı kurmuşlardır.

Uğur Mumcu’nun Eserleri

Kaleme aldığı çok sayıda eserleri ile Türk toplumunun önemli değerlerinden biri olan Uğur Mumcu’nun ilk eserleri arasında Mobilya Dosyası, Suçlular ve Güçlüler isimli kitapları yer almaktadır. Gazetecilik ve yazarlık alanlarında kaleme aldığı birçok eseri ödüle layık görülmüş ve ilk ödülünü 1962 yılında yazdığı Türk Sosyalizmi adlı makalesi ile almıştır. Uğur Mumcu yaşadığı dönemde verdiği başarılı eserleri ile pek çok ödül almış olmasının yanında, ölümünün ardından da eserleri yaşatılmış ve birçok ödülü de öldükten sonra almıştır.

1978’de Büyüklerimiz adlı kitabını yayımlayan Mumcu, 1979’da Çıkmaz Sokak ve 1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak amacıyla yazdığı “Silah Kaçakçılığı ve Terör” adlı kitapları yayımlandı.

Papa’yı öldürme girişimi ile bilinen Mehmet Ali Ağca’yı inceleyen Mumcu’nun konu hakkındaki çalışmaları 1982’de Ağca Dosyası adıyla yayımlandı. 1983’de Ağca’yla ceza evinde bir röportaj yapan Mumcu, sonra Papa-Mafya-Ağca adlı kitabını yayımladı. 1987’de büyük ses getiren ve araştırmacı gazeteci kimliğini zirveye taşıyan Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları yayımlanan Mumcu’nun, 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 adlı kitabı yayımlandı.

Uğur Dündar Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Uğur Mumcu’nun diğer önemli eserleri ise; Bir Pulsuz Dilekçe (1977), Büyüklerimiz (1978), Tüfek İcad Oldu, Söz Meclisten İçeri (1981), Terörsüz Özgürlük, Liberal Çiftlik, Devrimci ve Demokrat, Aybar ile Söyleşi, İnkılap Mektupları, Rabıta, Söze Nereden Başlasam, 12 Eylül Adaleti, Eğilmeden Bükülmeden, Bir Uzun Yürüyüş, Bomba Davası ve İlaç Dosyası, Tarikat-Siyaset-Ticaret, Kazım Karabekir Anlatıyor, 40’ların Cadı Kazanı, Gazi Paşa’ya Suikast, Bu Düzen Böyle mi Gidecek? ve Sakıncasız’dır.

Beyazıt Öztürk Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

$
0
0

Talk show programı sunucusu Beyazıt Öztürk, komedyenliği ile beraber aktörlük yapan isimlerden biridir. Modern çağın en tercih edilen eğlence tarzlarından biri olan stand-up, Beyazıt Öztürk ile beraber çok daha renkli bir hal almıştır. Uzun yıllardır televizyon ekranlarında yer alan ünlü isim, Türkiye’nin en gözde programlarından birinin sunucusudur.

Ekranlarda programı dışında reklam ve konuk oyunculuğu ile tanınan Beyazıt Öztürk aynı zamanda sinema filmleriyle de gündeme gelmiştir. Bir süre müzikle yakından ilgilenen ünlü isim, bu alanda pek tutunamamış ekranlara geri dönüş yapmıştır. Sahnede Beyaz ismini kullanmayı tercih eden Beyazıt Öztürk; sevimli, sıcakkanlı, hoş sohbetiyle 7’den 70’e, küçük büyük herkesin sevdiği bir isim olmuştur.

Kemal Sunal Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

Binlerce seyirciyi ekran başında bir araya getiren ünlü şovmen, genç kızların hayran olduğu ilk isimlerdendir. Modern kültürün kaliteli espri anlayışını canlı kılan Beyazıt Öztürk aynı zamanda karakteriyle de takdir toplamaktadır. Sevilen ismin kısaca hayat hikayesi için Bilgihanem okurları için hazırladığımız yazımızı okuyabilirsiniz.

Beyazıt Öztürk Kimdir?

Türk televizyonunun uzun süredir tanıdığı, halkın kendi içinden kabul ettiği Beyazıt Öztürk, televizyon sunucusu, radyocu ve aktördür. Yayınlanan programında kullandığı Beyaz ismi ile kabullenilen ünlü isim, ekranların vazgeçilmez yüzlerinden biri olmuştur. Yıllardır ekranlarda olan ünlü isim talk-show, sinema ve reklam filmleri ile herkes tarafından tanınmaktadır.

Milyonlarca hayranı olan Beyazıt Öztürk, bir süre farklı kanallarda programlar yapsa da uzun süredir Kanal D ekranlarında programına devam etmektedir. Beyaz Show adını verdiği talk-show programıyla milyonları ekrana kilitleyen ünlü komedyen, yaptığı esprilerle küçük büyük herkese hitap etmektedir.

Beyazıt Öztürk’ün Hayatı

12 Mart 1969 yılında Bolu’da dünyaya gelen Beyazıt Öztürk, baba tarafından Artvinlidir. Babasının polislik yapması nedeniyle Anadolu’nun pek çok noktasında bulunan komedyen, öğrenimini de farklı şehirlerde tamamlamıştır. Resim becerisi oldukça fazla olan komedyen Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunudur.

Üniversite döneminde radyo sunuculuğu yapan komedyen, ilk kez Genç Radyo ile sesini duyurmuş, bir süre “r” harfini söyleyemediği için dinleyicilere yabancılık yaşatmışsa da samimiyeti ve sevecenliği ile kolayca sevilmiştir. Radyonun arkasından televizyon ekranlarında görünen ünlü isim hem eğlence programları düzenlemiş hem de sinema ve reklam filmlerinde oynamıştır.

Sanat camiasına radyo ile adım atan Beyazıt Öztürk, ilk olarak Eskişehir’de arkadaşları ile kurduğu Genç Radyo’da çalışmaya başlamış daha sonra Radyo Klas’tan gelen teklif üzerine İstanbul’da yaşamaya başlamıştır. Daha sonra Gece Tavuğu isimli programıyla ekranlarda yer alan ünlü ismin, Number One TV ile yıldızı parlamıştır. Webcam ile stüdyo yayını yapan Beyazıt Öztürk, yüzünü göstermeden başlattığı Beyaz isimli programını bir hayli sürdürmüştür.

Sonrasında Kanal 6 ile çalışan ünlü komedyen bugünkü bilinirliğini Kanal D ekranları ile kazanmıştır. 1996 yılında Kanal D ile çalışan komedyen, 2000-2002 yılları arasında Star TV ‘de de program yapmıştır. 2003 yılında tekrar Kanal D ‘ye dönen oyuncu bu kanallar dışında NTV, TRT1 ve CNN TÜRK ekranlarında da programlar sunmuştur.

Beyazıt Öztürk’ün Rol Aldığı Diziler

Beyazıt Öztürk, her ne kadar stand-up sanatçısı olarak tanınsa da birbirinden farklı projelerle ekranlarda boy göstermiş bir isimdir. Bu projelerin bir kısmı dizi bir kısmı ise reklamdır. 1 Erkek 1 Kadın dizisi ve Çok Güzel Hareketler Bunlar programında konuk oyuncu olarak yer alan Beyazıt Öztürk, bu projeler dışında Rıza karakteri ile Yalan Dünya, Levent karakteri ile Karım ve Annem, Cem karakteri ile Biz Size Aşık Olduk dizilerinde yer almıştır.

Beyazıt Öztürk’ün Rol Aldığı Sinema Filmleri

Halk tarafından komedyenliği kadar oyunculuğu da takdir edilen Beyazıt Öztürk, birbirinden farklı sinema filmleri ile gündemde kalmıştır. Başarılı oyunculuğunu gösterdiği ilk sinema filmi 1997 yılında yer aldığı Nihavend Mucize isimli projedir. Daha sonra 2001 yılında Dansöz filminde yer alan oyuncu, 2002 yılında Sır Çocukları filminde bulunmuştur. 2005 yılında O Şimdi Mahkum isimli sinema filminde bulunan ünlü komedyen son olarak 2006 yılında Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü isimli filmde yer almıştır.

Beyazıt Öztürk’ün Ödülleri ve Çalışmaları

Türkiye’nin en ünlü ve en çok sevilen televizyon sunucularından biri olan Beyaz, bu başarısını biraz da karakterine borçludur. Her daim koruduğu beyefendi duruşu ve düzgün kişiliğiyle, Türk milletinin beğenisini kazanmıştır. Beyazıt Öztürk’ün eserleri başlığı altında aldığı ödüllere ve müzik alanında yaptığı çalışmalara yer vereceğiz.

Beyazıt Öztürk’ün Aldığı Ödüller

Özellikle yıllardır yayınlanan eğlence programı ile pek çok üniversite öğrencisini misafir eden Beyazıt Öztürk, kaliteli ve eğlenceli içeriği ile birçok ödüle de layık görülmüştür. Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği ya da Altın Kelebek gibi büyük projelerden aldığı ödüllerin yanı sıra Uludağ, Boğaziçi, Beykent ve Ankara Üniversitesi gibi pek çok üniversiteden de ödül almıştır.

Beyazıt Öztürk’ün Müzik Deneyimleri

Show dünyasında hızla yükselişe geçen Beyazıt Öztürk kısa süre içinde sinema ve reklam teklifleri almaya başlamış, oyunculuğunun da komedyenliği kadar iyi olduğunu kanıtlamıştır. Dizi, film, reklam ve eğlence alanlarında oldukça başarılı olan ünlü komedyen müzik alanında bu kadar şanslı olmamış tutunamamıştır.

Fikret Kızılok Kimdir? Hayatı ve Eserleri

1997 yılında Beyaz Türküler albümü ile müzik dünyasına adım atan ünlü komedyen aradan uzun süre geçtikten sonra 2012-2014 yıllarında Yalan Dünya isimli albümünü yapmıştır. Tüm albümleri her ne kadar tutmasa da müzik ve Beyazıt Öztürk denildiğinde akla gelen tek şarkı Gemilerde Talim Var isimli şarkısı olmuştur.

Kenan Çoban Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

$
0
0

Bir dönemin önemli dizilerinden biri olan Kurtlar Vadisi ile tanınmış olan Kenan Çoban 22 Ocak 1975 tarihinde doğmuştur. Elazığ doğumlu olan ve Abdülhey ismi ile de tanınan oyuncu ilk ve orta eğitimini de burada tamamlamıştır. Ardından lise eğitimini de yine Elazığ Ticaret ve Meslek Lisesinde tamamlayan ünlü oyuncu televizyon ekranlarından önce Ankara ve Antalya illerinde spor işletmeciliği yapmıştır.

Kurtlar Vadisi ile ilk dizi tecrübesini yaşamıştır. Tam anlamıyla sporcu bir kişiliğe sahip olan Kenan Çoban atletizm, tekvando ve at biniciliği gibi farklı spor dalları ile ilgilenmektedir. Aksiyon filmlerini izlemekten keyif aldığını belirten oyuncu Mel Gibson ve Al Pacino gibi önemli oyuncuları da ilgi ile takip etmektedir.

Yılmaz Güney Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Oyunculuk hayallerinin yanı sıra özel harekatta vurucu tim olarak görev almak Çoban’ın başlıca hayalleri arasındadır. Dizi oyunculuğunun yanında Kurtlar Vadisi’nin beyaz perdeye taşınmasının ardından sinema deneyimini de tatmıştır. Bilgihanem’in kültür – sanat kategorisinde yer alan bu yazımızda, Kenan Çoban’ın hayatı hakkında tüm bilgilere ulaşabilirsiniz.

Kenan Çoban Kimdir?

Abdülhey karakteri ile dizi izleyici kitlesinin aklında yer edinmiş isimlerden biri olan Kenan Çoban farklı ve etkileyici tarzı ile pek çok kişinin sevdiği sinema oyuncusudur. 2017 – 2018 yıllarında ise Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde Fahri karakterine hayat vermektedir. Ayrıca Beyaz Karanfil dizisindeki ilk başrol deneyimi ile de oldukça başarılı bir süreç geçirmiştir.

Oyunculuk konusu Kenan Çoban için tesadüfi mesleklerden biri olmasına karşın üstlendiği rollerin hakkını vermiş ve geniş bir hayran kitlesi edinmiş bir oyuncudur. Aliye ve Celal Çoban çiftinin çocuğu olarak dünyaya gelmiş olan Abdülhey Çoban Elazığlıdır. Eğitim hayatının büyük bölümünü Elazığ’da tamamlayan oyuncu burada mütevazi bir yaşam sürmüştür. Kısa bir evlilik yapan Çoban, gözlerden uzak, özel yaşamına nazaran sadece başarı ile gerçekleştirdiği oyunculukları ile haberlere konu olmaktadır.

Kenan Çoban’ın Hayatı

Kısa sürede oyunculuk alanında dikkatleri üzerine çekmiş olan Kenan Çoban’ın hayatına ilişkin birçok konu merak edilmektedir. En önemlisi ise oyunculuktan önce ne iş yaptığıdır. Kurtlar Vadisi dizisinin setinde prodüksiyon personeli olarak çalışmaya başlamış ve burada Raci Şaşmaz tarafından keşfedilmiş olan Çoban, oyunculuk konusunda başarılı olabilmek için çok çalıştığını her fırsatta dile getirmektedir.

Ünlü oyuncunun aynı zamanda kendine ait bir fidanlığı bulunmakta, ağaç ve fidanlarla uğraşmaktan keyif almaktadır. Oyunculuk konusundaki bilinmeyenleri kadar özel hayatı ile de merak edilen Kenan Çoban’ın konservatuar mezunu olan Dilek Özkan ile 7 ay gibi kısa süren bir evliliği olmuştur.

İstanbul’da Garden Consept isimli fidanlığın sahibi olarak hizmet vermekte, birbirinden güzel çiçek ve ağaçlar yetiştirmektedir. Aynı zamanda kendi mekanında organik yiyeceklerden oluşan restoran hizmeti de vermektedir. Ünlü oyuncu Elazığlı olmasına karşın Trabzonspor fanatiği olduğunu belirtmektedir.

Türk dizi ve sinema sektörüne sonradan giriş yapmış olan Kenan Çoban 1975 yılında Elazığ ilinde doğmuştur. Kendi halinde bir ailenin çocuğu olan oyuncu ilk olarak 2005 yılında Kurtlar Vadisi dizisi ile ekranların tanınan yüzü olmuştur. Uzun soluklu süren ilk dizi deneyimi sonrasında Çoban’ın ilk başrol denemesi kısa sürmüş ve Beyaz Karanfil isimli dizi kıza zamanda final yaparak ekranlara veda etmiştir.

Kenan Çoban’ın Yer Aldığı Dizi ve Filmler

Az sayıda dizi ve filmde yer almasına rağmen pek çok kişinin gönlünde taht kurmayı başarmış olan Kenan Çoban bilindiği üzere Kurtlar Vadisi dizisi ile tanınmıştır. 2003 yılında giriş yaptığı dizi sektörüne Ayrılık ve Beyaz Karanfil dizileri ile devam etmiştir. Son olarak yine sevilen bir dizide yer alan Kenan Çoban büyük küçük herkesin beğenisini kazanmayı başarmıştır.

Kenan Çoban’ın Rol Aldığı Diziler

Oynadığı belli başlı birkaç dizi olmasına rağmen özellikle Kurtlar Vadisi dizisi ile adeta fenomen bir isim halini almış olan Kenan Çoban, Ayrılık ve Beyaz Karanfil gibi dizilerde de yer almıştır. Hayranlarının Çoban’ı son olarak izleyebilecekleri ve yakından takip edebilecekleri Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisidir.

Cüneyt Arkın Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

Kendi kişiliğini genel olarak disiplinli ve titiz biri olarak tarif eden ünlü oyuncu bugüne kadar birçok işte çalışarak oyunculuk sektörüne adım atmıştır. Uzun boyu ve düzgün fiziği ile dikkat çeken Abdülhey, yer aldığı dizilerdeki karakterlerle benzer yönü bulunan ve gerçek yaşamında da aksiyon filmlerini izlemekten keyif aldığını belirten bir isimdir.

Kenan Çoban’ın Rol Aldığı Sinema Filmleri

Genellikle televizyon ekranlarında görülmeye alışık olunan Kenan Çoban, Kurtlar Vadisi dizisinin birçok sinema filminde beyaz perde tecrübesi kazanmıştır. Kurtlar Vadisi Irak ve Filistin filmlerinde yer alan ünlü oyuncu dizilerdeki başarılı performansını sinemaya da aktarmayı başarmıştır. Dizi ve filmlerde kendi sesi ile oynamayan oyuncunun canlandırdığı karakterler Kadir Çermik tarafından seslendirilmektedir.

Barış Manço Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

$
0
0

Bazı insanlar vardır hayattayken sevildiği kadar, vefatından sonra da aynı ölçüde sevilir ve anılırlar. Çünkü yaşadıkları süre boyunca öye güzel işler yapmışlardır ki, insanlar her durumda onu yad etmek ve tebessümle anmak isterler. İşte o isimlerden birinden bahsedeceğiz şimdi sizlere… Barış Manço, Türk müziğinde çok önemli bir yere sahip, unutulmaz eserlere imza atan bir sanatçıdır. Bestelediği ve söylediği şarkıların yanında, yaptığı televizyon programları ile de her daim takdir toplamıştır.

Barış Manço, Türk müziği için çok önemli isimlerdendir. Kendisinin yaptığı programları, çok satan albümleri, miras bıraktığı anlamlı cümleleri ile birçok nesil yetişmiştir. Vefatının ardından bile günümüzde büyük yere ve öneme sahip olan Manço, şarkılarıyla, filmleriyle hala yaşatılmaktadır. O kadar beğenilen bir sanatçıydı ki şarkılarının bazıları sonradan Arapça, Bulgarca, Almanca, İngilizce, Yunanca olarak bile yorumlanmıştır. Hazırladığı programlarıyla, Dünya’nın çeşitli ülkelerine de ulaşmış ve dünyada “Barış Çelebi” olarak anılmıştır.

Ernesto Che Guevara Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Savaş sırasında dünyaya geldiği içinse Barış ismi kendisine uygun görülmüştür. Gençlik dönemini, savaştan yeni çıkan bir dünya düzeninde geçiren Barış Manço, müzik eğitimine başlamış ve birçok albüm piyasaya çıkarmıştır. Müzikle uğraşmakla kalmamış, programcılığa ve sinema alanına da el atmıştır. Büyük başarılara imza atan bu özel isim 1999 yılının 31 Ocak gecesinde hayata gözlerini yummuştur. 

Barış Manço Kimdir?

Barış Manço Kimdir?Barış Manço, 2 Ocak 1943 tarihinde, İstanbul’un Üsküdar ilçesinde dünyaya gelmiştir. Şarkıcı, besteci, TV programı yapımcısı, söz yazarı ve sinema oyuncusudur. Müziğe başlaması, Galatasaray Lise’sinde olmuştur. Türk rock müziğinin öncü isimlerinden olan Manço, aynı zamanda Anadolu Rock türünün de kurucuları arasında yer alır.

Sayısız bestesi, birçok albümü ve buna ek olarak tek sinema filmleriyle çok beğenilmiştir. Barış Manço, 1991 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devlet Sanatçısı unvanını almaya hak kazanmıştır. Barış Manço için Türkiye’nin en aykırı ve en fazla ilgi çeken müzisyenlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle uzun saçlaır, asla çıkarmadığı iri yüzükleri ile hafızalara kazınan sevilen isim, şarkı söylerken kullandığı jest ve mimiklerle de kendine özgü bir tarza sahipti.

Barış Manço’nun Hayatı

Barış Manço’nun Hayatı

İstanbul’da Rikkat ve Hakkı çiftlerinin dördüncü çocuğu olarak dünyaya gelen Barış Manço, ilkokula Kadıköy Yeldeğirmeni Mustafa Kemal Paşa İlkokulu’nda başlamış, dördüncü sınıfı Ankara Maarif Koleji’nde okuduktan sonra, beşinci sınıfta yine başladığı okula dönerek buradan mezun olmuştur.

Daha sonra eğitim hayatına Galatasaray Lisesi’nde devam eden Barış Manço, abisi Savaş Manço ile aynı okula gider. Hatta burada kendilerine “büyük ayı” ve “küçük ayı” diye lakap takıldığı bilinmektedir. Lale Manço ile hayatını birleştiren ünlü müzisyenin Doğukan ve Batıkan adında iki erkek çocuğu vardır.

Barış Manço’nun Müziğe Atılması

Annesinin bir ses sanatçısı olması, Barış Manço’nun müzikle çok küçük yaşlarda başlamasını sağlamıştır. Öyle ki, 14 yaşına geldiğinde lisedeki arkadaşlarıyla birlikte Kafadarlar, daha sonra da Harmoniler adındaki müzik gruplarını kurar. 1957 yılında babaannesi Nimet Hanım’ı kaybeden Manço, o çok bildiğimiz ve severek dinlediğimiz Gülpembe şarkısını babaannesi için yazmıştır.

Liseden mezun olduktan sonra 1963 ve 1971 yılları arasında Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde iç grafik, resim ve mimari konularda dersler aldı. Yurt dışında yaşadığı sürece boyunca .eşitli gruplarda müzik deneyimi yapan ve kendini geliştirmeye başlayan unutulmaz sanatçı, Türkiye’ye döndükten sonra Mazhar Alanson ve Fuat Güner ile birlikte Kaygısızlar adındaki grubu kurdular.

Dağlar Dağlar şarkısı ile büyük çıkış yapan Manço’nun bu albümü beş ay gibi kısa bir süre içerisinde 700 bin satışa ulaştı. Aynı zamanda bu plak ona Altın Plak Ödülü‘nü kazandırdı. Bir dönem yine Anadolu rock tarzında müzik yapan Moğollar grubu ile birlikte Kurtalan Ekspres‘u kurdu. 1980 yılına geldiğinde başarısı artık yurt dışına taşan Manço, Nick The Chopper ve Ben Bir Şarkıyım isimli eserleri sayesinde altın madalyalar aldı.

Barış Manço’nun müzik hayatında yaptığı çalışmalarına ve eserlerine yazımızın devamında yine vereceğiz. Ünlü şarkıcı kendine ait olan 200’den fazla bestesi, 12 altın ve 1 platin ödül ile müzik dünyasında varlığını harika bir şekilde göstermiştir. Söylediği şarkılar halen sevilmekte, özellikle de çocuklar için yaptıkları okullarda bile Barış abinin şarkıları diye tanıtılmaktadır.

Barış Manço’nun Vefatı

Barış Manço 1999 yılında, 31 Ocağı 1 Şubata bağlayan gece, İstanbul’daki evinde kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiştir. Önceki yıllarda da kalp rahatsızlığı olan Barış Manço’nun cenazesi, Devlet sanatçısı unvanı olduğundan, devlet töreniyle defnedildi. Töreni birçok kanal canlı olarak yayınladı ve sevenlerinin düşünceleri gün boyu paylaşıldı. Naaşı, önce Atatürk Kültür Merkezi’ne getirildi ve devlet törenin ardından Levent Camisi’nde cenaze töreni yapıldı.

Naaşı Mihrimah Sultan Mezalığı’na defnedilmiştir. Ölmeden hemen önce hazırladığı 40. yıl şarkısını besteledi fakat sözlerini yazamadı. Bu şarkının ve birçok şarkının içinde yer aldığı Mançoloji, 1999 yılında çıkartıldı ve 2 milyon üzerinde sattı. 2006 yılında Barış Manço’nun unutulmadığını anlatmak ve anısını sürdürmek için Barış Manço Derneği kurulmuştur. Barış Manço’nun ölümünün ardından Kurtalan Ekspress yeni bir albüm yayımlamış ve iki yıl süresince Manço’yu anma konserlerine katılmıştır.

Unutulmaz sanatçı bir röportajı sırasında şu sözleri söylemiştir;

Ayrıca sanatçı olduğumu iddia etmiyorum. Ben öldükten sonra torunlarım ansiklopedilerde Barış Manço’yu sanatçı diye okurlarsa, galiba sanatçı olduğum da tescil edilmiş olacak. Geleceğe ne bıraktığınız önemli. Yoksa insan yaşarken kendi kendine “Ben sanatçıyım” dememeli“.

Barış Manço’nun Müzik ve Müzik Dışı Çalışmaları

Barış Manço'nun Müzik ve Müzik Dışı ÇalışmalarıBarış Manço ilk klibini Hey Koca Topçu isimli şarkısına 1973 yılında çekmiştir. Klipte, Manço asker kıyafetleriyle karşımıza çıkmıştır. 1980 yıllarına gelindiğinde henüz gelişmemiş bir klip kültürümüz olduğundan Manço, kendi programı için şarkılarını görsel açıdan hareketlendirmeye başladı. En dikkat çekici görseli ise İşte Hendek İşte Deve olmuştur.

Can Bedenden Çıkmayınca ve Arkadaşım Eşek şarkılarının klipleri için birçok şehirde gezmiş ve kliplerinde her zaman sosyal mesajlar vermiştir. Şarkıcının klipleri, TRT’nin ardından birçok özel televizyon kanalı tarafından yayınlanmaya başlanmıştır. Ülkemizde 1950 yıllarında Erkin Koray öncülüğünde başlayan, Cem Karaca ve Moğollar gibi ünlü isimlerle devam eden rock müziğinin kurucu isimleri arasında yer alır. Sentezlerden oluşan Anadolu Pop ve Anadolu Rock müzik türleri konusunda da Manço’nun ismi sık sık duyulmuştur.

Beyazıt Öztürk Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

Manço yaşamına devam ederken müzik çalışmaları kadar, müzik dışı yaptığı çalışmalarla da adını duyurmuştur. 1988 yılında, TRT’de çocuklara ve ailelere yönelik bir eğlence programı hazırlayan Manço, “7’den 77’ye” isimli TV programı ile ününe ün katmıştır. Bu programı 378 bölüm yayınlanarak; Türkiye televizyon tarihinde rekor kırdı. 1975 yılında ilk ve tek sinema filmi olan Baba Bizi Eversene’de başrol oynadı.

Bunların haricinde; Adam Olacak Çocuk, İkinci Kahvaltı, Dönence, Dere Tepe Türkiye isimli programları ile de televizyon ekranlarında yer aldı. Barış Manço’nun hafızalarımıza kazınan ve halen severek söylediğimiz şarkılarını şöyle bir toparlayacak olursak; Gülpembe, Dağlar Dağlar, Arkadaşım Eşek, Kol Düğmeleri, Dönence, Gamzedeyim, Can Bedenden Çıkmayınca, Geçti Dost Kervanı, Alla Beni Pulla Beni, Domates Biber Patlıcan, Uunutamadım, Nane Limon Kabuğu, Halhal, Hapşu, Bugün Bayram, Lambaya Püf De, Kara Sevda, İşte Hendek İşte Deve ve Aynalı Kemer olmak üzere daha nice harika şarkıyı seslendirmiştir.


Afife Jale Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

$
0
0

Türk tiyatrosunun ilk kadın oyuncusu olan Afife Jale, ilk kez Emel rolü ile tiyatroda yerini almıştır. Müslüman kadınların oyunculuk yapmasının yasak kabul edildiği dönemlerde zoru başaran Afife Jale, bu adımı ile pek çok kadına öncülük etmiştir. Henüz Cumhuriyet ilân edilmeden tabuları yıkan oyuncu aynı zamanda tiyatroda kadınlar tarafından öncü kabul edilmektedir.

Düşlerinde her zaman tiyatronun yattığını söyleyen Afife Jale, bu adımı atarak her şeyden önce kendi hayallerini gerçekleştirmiş oldu. Yaşamı renkli ve hareketli geçen güzel tiyatrocu hayata erkenden veda eden isimlerden biridir. Özellikle uyuşturucu bağımlılığı Afife Jale’nin erkenden pes etmesine, hayallerinin pek çoğunun yarım kalmasına sebebiyet vermiştir.

Cevdet Kudret Solok Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Oldukça enerji dolu, hayallerinin peşinden koşacak kadar hırslı bir karakteri olan Afife Jale aynı zamanda mükemmel bir eştir. Güzel bir aşk hikâyesi ile akıllarda kalan tiyatrocu, bugün tiyatrocular arasında saygıyla anılan isimlerden biridir.

Afife Jale Kimdir?

Afife Jale Kimdir?

Tiyatro tarihinde çok önemli bir başarıya imza atmış olan Afife Jale, Türk  tiyatrosunda sahneye çıkan ilk Müslüman kadın oyuncu olma özelliğine sahiptir. İslamiyet’in kullanılarak kadınların baskı altına alınmasına karşı olan Afife Jale, bu tabuların pek çoğunu yıkmış yalnızca hayallerinin peşinden gitmiştir.

Uzun ve zorlu bir sürecin ardından dilediğini elde eden güzel tiyatrocu, başarısını hırsına ve kararlılığına borçludur. Tiyatro yaşamı oldukça maceralı geçen Afife Jale pek çok kez tutuklanmanın eşiğinden dönmüş, defalarca kaçmak zorunda kalmıştır. Henüz ilk oyununda gösterdiği inanılmaz başarısıyla binlerce tebrik alan tiyatrocu, onlarca tebrik çiçeğinin de adresi olmuştur.

Afife Jale’nin Hayatı

Afife Jale’nin Hayatı

1902 yılında dünyaya gelen Afife Jale, hayata gözlerini İstanbul’da açmıştır. Hidayet Bey ile Methiye Hanım’ın kızları olan Afife Jale’nin bir de Behiye Hanım ile Salah Bey isimli kardeşleri vardır. Eğitiminin ilk yıllarını mahalle mekteplerinde tamamlayan Afife Jale, İstanbul Kız Sanayi Mektebi mezunudur. Eğitimini tamamladıktan sonra Darülbedayinin tiyatro kursları olduğunu duyan Afife Jale, vakit kaybetmeden katılmış ve kazanmıştır.

Kazanan 5 kadından biri olan oyuncu diğer 3 kişinin aksine tiyatrodan vazgeçmemiş, arkadaşı Refika Hanım ile sonuna kadar devam etmiştir. Yaşadığı sıkıntılar ve zorluklar karşısında şiddetli baş ağrılarına yakalanan güzel oyuncu, doktoru tarafından yalnızca morfinle tedavi edilebilmiştir. Bir süre sonra morfin bağımlısı olan Afife Jale sağlık sorunları nedeniyle tiyatrodan uzaklaşmış, bu sıkıntısı onun hayata gözlerini yummasına neden olmuştur.

Afife Jale’nin Tiyatro Başarısı

Hüseyin Suat’ın Yamalar isimli oyununda Emel rolünü canlandıracak olan Eliza Binemeciyan, topluluktan ayrılmış kendi ülkesine dönmüştü. Emel rolünü canlandıracak biri aranıyordu ve bu kişi için uygun birini bulmak oldukça zordu. Tiyatro kursunu kazanan ve oyuna çıkmak için can atan Afife Jale, seçmelerden geçmiş Jale ismi ile Emel rolünü canlandırmaya hak kazanmıştı. Apollon Tiyatrosunda ilk kez Müslüman bir kadın yer almış ve bu rolü inanılmaz bir başarıyla canlandırmıştı.

Sonrasında yer alacağı Tatlı Sır oyununda oldukça başarılı olan Afife Jale oyunun bir kısmında polis tarafından basıldığı için rolünü canlandıramamıştır. Salondan gizlice kaçırılmış bir sonraki oyuna kadar da saklanmıştır. Odalık adlı oyununda da aynı sorunu yaşayan Afife Jale, bu kez yakalanarak karakola götürülmüştür. Dinine ve devletine karşı gelme suçundan tutuklanmıştır.

Barış Manço Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

Babası tarafından da iş konusunda kabul görülmeyen Afife Jale, evsiz ve işsiz kalmıştır. Tüm bu yaşananların ardından sağlığı bozulan oyuncu yavaş yavaş tiyatrodan uzak kalmak zorunda bırakılmıştır. Neyse ki Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk Türk kadınının sahneye çıkma yasağını kaldırarak Afife Jale’nin ve başka tiyatro sever kadınlarımızın önünü açmıştır.

Afife Jale’nin Özel Hayatı

Tiyatro ile ilgili olduğu kadar müzikle de iç içe olan Afife Jale, 1928 yılında Hafız Burhan konserine gitmiştir. Konserde tambur çalan Selahattin Pınar ile tanışan oyuncu ona aşık olmuş 1929 yılında da dünya evine girmiştir. Selahattin Pınar ile aşkları dilden dile dolanan Afife Jale, adına pek çok şarkı yazılan bir kadın olmuştur. Eşinin yazdığı “Nereden Sevdim O Zalim Kadını” adlı eseriyle ünlenmiştir. Yaşanan sıkıntılar doğrultusunda sona eren bu aşk 1935 yılında boşanma davası ile son bulmuştur. Aradan yalnızca 6 yıl geçtikten sonra, 1941 yılında Afife Jale hayata veda etmiştir.

Afife Jale’nin Ölümü

Yaşadığı sıkıntılar arka arkaya pek çok problem doğuran ve derin üzüntüler yaşayan Afife Jale, bir süre sonra sürekli baş ağrısından şikayet etmeye başlamıştır. Doktorunun yalnızca morfin ile ağrısını dindirebilmesi güzel tiyatrocunun morfine bağlı yaşamasına neden olmuştur. Uyuşturucu bağımlılığı Afife Jale’nin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne kaldırılmasına neden olmuştur. 24 Temmuz 1941 yılında bağımlılık nedeniyle hayata gözlerini yummuştur. Afife Jale’nin mezarı Kazlıçeşme Kabristanı’nda bulunmaktadır. Cenazesine sadece dört kişi katılmıştır.

Afife Jale Nasıl Hatırlanmaktadır?

Afife Jale, Türk tiyatrosunun yapı taşlarından biridir. Yaşadıkları ve başarıları göz önünde bulundurulduğunda asla unutulmaması gereken isimler arasında yer almaktadır. Afife Jale bugün Yapı Kredi tarafından 1997 yılından bu yana her yıl düzenli olarak yapılan Afife Tiyatro Ödülleri ile anımsanmaktadır. Ayrıca Can Dündar tarafından hazırlanan Yüzyılın şıkları: Afife ve Selahattin Belgeseli de çiftin hatırlanmasını sağlamaktadır.

Afife Jale’nin Oynadığı Oyunlar

Afife Jale’nin Eserleri

Tiyatronun ilk kadın oyuncusu olan Afife Jale ilk kez 1920 yılında henüz Cumhuriyet ilan edilmeden “Yamalar” isimli oyunda yer aldı. Oldukça ses getiren bu oyun, Afife Jale’nin kadınların önünü açmasını sağladı. Binlerce tebrik alan güzel oyuncu hayallerini gerçekleştirmenin mutluluğu içinde ikinci oyun olan “Tatlı Sır”da yer aldı. Oynadığı bu iki oyun Afife Jale için az olsa da Türk tiyatrosu için iki dev proje olarak kabul edildi.

Ludwig Van Beethoven Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

Beethoven, piyanist ve besteci denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biridir. Hatta onun için gelmiş geçmiş en başarılı besteci tanımlamasını yapabiliriz. Sıra dışı hayatı ve unutulmaz eserleriyle, sanatseverler arasında halen çok önemli bir yere sahiptir. 9. senfonisi ve 5. piyano konçertosu ise en unutulmaz eserleri arasında yer almaktadır.

Alman bir aileden gelen Ludwig van Beethoven, müzik alanında dahiliği ile ön plana çıkmış dünyaca ünlü sanatçılardan biridir. Babasının da müzisyen olması sebebiyle, ilk müzik eğitimini babasından almış sayılmaktadır. Ayrıca saray müzisyenliği için öğretmen olan Johann Gottlieb’den klavsen ve piyano dersleri almıştır. Henüz 13 yaşında iken 1783 yılında Bonn’da seçici prenslik orkestrasına dahil olmuştur.

Gustave Flaubert Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Müzik alanında kendini daha çok geliştirmek için Mozart’tan ders almak üzere Viyana’ya gönderildi ancak, annesinin aniden hastalanması sonucunda tekrar Bonn kentine dönmek zorunda kaldı. 1789 yılında eğitimine devam etmek için üniversiteye kayıt oldu. Sonrasında annesinin hastalığı nedeniyle başlayamadığı “Seçici Prenslik” bursuna tekrar hak kazandı ve Viyana’ya gitti. Aldığı dersler sonucunda kendi eserlerini yayınlamaya başladı.

Ludwing Van Beethoven Kimdir?

Küçük yaşlarda müziğe yatkınlığı ile bilinen ve kendisi gibi babası da müzisyen olan Beethoven, dört yaşında iken ilk piyano çalma deneyimini yaşadı. 16 Aralık 1770 doğumlu olan sanatçı, sekiz yaşında ise konser vermeye başlamıştır. Bonn ve Viyana şehirlerindeki eğitiminin ardından Viyana’ya yerleşme kararı aldı. O sırada müzik alanında şöhretin zirvesinde olan Mozart onun için hayran olunacak kişiydi.

1796 yıllarında sağlık sorunları ile karşı karşıya kalan Beethoven, henüz 26 yaşındayken duyma ve konuşma sorunları yaşamaya başlamıştır. Kısa bir süre sonra sadece yazarak iletişim kurabilir hale gelmiştir. Beethoven’in 7 tane engelli kardeşi olduğu ve alkolik bir babanın elinde büyüdüğü için oldukça mutsuz bir çocukluk geçirdiği bilinmektedir.

Ludwing Van Beethoven’in Hayatı

Müzik konusunda başarının zirvesindeyken sağır olan Beethoven, buhranlı geçen bir dönemdeyken intihara kalkıştı. Sonrasında kendini toparlamayı başardı ve birçok önemli eserini bu dönemde bestelemiştir. Eserlerini sadece kendi içinde hissedebilmesine rağmen, Schiller’in Neşeye Övgü şiiri üzerine bestelediği eseri 9. Senfoni ortaya çıkmıştır.

Sonrasında piyano ve keman konçertoları, piyano sonatları sanatçının arkası kesilmeyen çalışmalarından olmuştur. Modern müziğin öncüsü olan Beethoven, müzikteki kuralları göz ardı ederek bestelediği eserleri ile pek çok sanatçıya örnek ve yol gösterici olmuştur. Modern müzikle birlikte romantik müziğin de ilk olarak keşfedilme dönemi, Beethoven’in en parlak dönemine denk gelmektedir.

Klasik müziğin dünyaca tanıdığı Beethoven, benzersiz eserleri ve kendine has tarzı ile birçok kişiyi kendine hayran bırakmıştır. Siroz hastalığı nedeniyle 56 yaşındayken (1827 yılında) yaşamını kaybetmiş ve cenazesine binlerce kişi katılmıştır. İşitme engeli olmasına rağmen, müzik tutkusundan vazgeçmeyip beste yapmaya devam etmiş olması ve büyük ölçüde başarı yakalaması, müziğe olan bağlılığını göstermektedir.

David Hume Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Klasik müzik denince akla ilk gelen isimlerden biri olması, kendisinin bu konuda ne denli başarılı olduğunu göstermektedir. Yaşamının zorlu süreçlerden geçmesine karşın beste ve eserleri ile günümüze miras niteliğinde eserler bırakmıştır. Beethoven birkaç kez aşık olmasına rağmen yaşamı boyunca hiç evlenmemiştir.

Ludwing Van Beethoven’in Eserleri

Yaşadığı dönemde eserleri ile müziğin dahi çocuğu olarak tanınırken, günümüzde hala adından söz ettirmeyi başarmış olan Beethoven, eserleri ile insanlığa pek çok önemli değer bırakmıştır. Eserleri arasında çok sayıda olan senfonilerden en popüler olan 9. Senfonisidir. Aynı zamanda konçertoları da oldukça beğeni gören ve akıllarda kalan eserleridir.

Ömrü boyunca sadece 1 opera besteleme fırsatı bulabilmiştir. Müzik konusunda oldukça titizlikle yaklaşım sergileyen Beethoven, besteleri ile ifade etmek istediklerini çok farklı tekniklerle eserlerine dökmekteydi. Kendine örnek aldığı Mozart’ın çalışma tekniklerini geliştirmeyi amaçlamış, azmi ve tutkusu ile oldukça başarılı ve kendine özgü eserler bestelemiştir. Beethoven’in eserlerini ve kısaca özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Missa Solemnis: Bir ayin duası olarak yazılan bu eser için İslam dünyasında okunan mevlitle eş değer olduğunu söyleyebiliriz. Katolik kiliselerde kutsal ekmeğin yenip, kutsal şarabın içildiği 6 bölümlük bir duadır. Birçok müzik otoritesi Missa Solemnis için müzik tarihinde yazılmış, okunması en zor eserlerden biri tanımlamasını yapmaktadır.
  • Egmont Overture: Goethe‘nin ünlü tiyatro oyunu Egmont için yazılmış olan bir bestedir. Üvertür (overture) opera ve müzikallerin başındaki giriş müziğinin adıdır. Goethe’nin oyununa sadık kalınarak 8 bölümden oluşmaktadır.
  • 7. Senfoni: 4 bölümden oluşan eser 1812 yılında yazılmıştır. Hayatı boyunca zorluklarla, kadınlarla yaşadığı sıkıntılarla boğuşan Beethoven’in içindekilerinin dışavurumu olarak yorumlanmaktadır. Sıkıntıyı en doğru ve kusursuz şekilde anlatan müzik eserlerinden biri olarak kabul edilir.
  • Grosse Fuge: İşitme probleminini yeni çıktığı zamanlarda, kendini içkiye, kadına ve kokaine verdiği dönemde yazdığı eseridir. Anlamı ve maksadı bugün bile anlaşılamayan eseri, %10 hata ile çalabilen orkestralar bile başarılı kabul edilmektedir. Yani öylesi zor bir yapıttır.
  • Für Elise: Bu eserin giriş kısmını sanırım hepiniz bilirsiniz. Okullarda kullanılan zillerden veya eski telefonlarımızda kullandığımız melodiden hatırlayacaksınızdır. Alman soprano Elisabeth Röckel için yazılmıştır.
  • Kreutzer Sonata: Kreutzer, unutulmaz Rus edebiyatçı Tolstoy‘a ait bir romandır. Beethoven bu eserinde, büyük bir tutkuyla bağlandığı kardeşinin karısına duyduğu aşkı haykırmaktadır. Yaylı ve piyano ile çalınan eserde, keman kadını piyano erkeği temsil etmektedir.
  • 3. Senfoni: Müzik tarihinde çağ açmış bir eser olarak kabul edilir. Napolyon Bonapart‘ın iktidarı ele geçirip, yeniden diktatörlük ilan edilene kadar yazılmış en kusursuz eser olarak görülmektedir. 12 Eylül darbesinde çalınması yasaklanmış olan 3. Senfoni, dünyadan uzaya gönderilen ilk müzik eseri olma özelliğini taşımaktadır.
  • Ay Işığı Sonatı: Beethoven’in 1801 yılında, Viyana’da yaşadığı dönemde bestelediği eseridir. Bu eser hakkında çok dikkat çekici yorumlar bulunuyor. Çalınmasının birçok piyaniste göre orgazmla eş değer olduğu bunlardan sadece biridir. Sanatçının ilk aşkı olan bir kontesi anlatmaktadır. Beethoven soylu bir aileden gelmediği için kontesle evlenemez ve üzüntüden kendini eve kapatır. İşte bu buhran döneminde de bu harikulade eser ortaya çıkar.
  • 9. Senfoni: Ve elbette Beethoven’in hepimizin bildiği, unutulmaz eserlerinden biridir 9. Senfoni. Sonunda insan sesi içeren tek senfonidir. Avrupa Birliği’nde “barışı ve kardeşliği” temsil eden marş olarak kabul edilmektedir. Eserin en önemli özelliği ise bestelendiği sırada, Beethoven’ın iki kulağında da %100 işitme engelinin bulunmasıdır.
  • 5. Senfoni: Giriş müziği bir meydan okumayı andıran 5. Senfoni de, ünlü bestecinin en tanınan ve ünlü eserlerinden biridir. Hayatın ona sırt çevirdiğini düşünen Beethoven’ın herkese karşı duyduğu öfkesini ve mücadelesini anlattığına inanılır. Bu bestesi ile; hayatına giren kadınlara, ailesine, çok sevdiği Mozart’a, işitme engeline, kısaca kaderine duyduğu öfkeyi anlatmaktadır.

Aşık Veysel Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

Ölümsüz eserleri ile dillere destan olmuş Türk halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu, aşık geleneğinin son büyük temsilcilerindendir. 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelmiş, 7 yaşına geldiğinde iki gözünü de kaybederek kör olmuştur.

Kendi anlatımına göre görme yetisini; aynı zamanda iki kız kardeşinin de ölüm nedeni olan çiçek hastalığı nedeniyle yitirdi. Bugün tüm Türkiye’ye duyurduğu türkülerini ise küçük yaşta eline aldığı ve bir daha da bırakmadığı bağlama sevdasıyla yarattı.

Hacı Bektaş-ı Veli Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Öyle ki Selda Bağcan’dan Fikrek Kızılok’a, Esin Afşar’dan Hümeyra’ra ve daha birçok ünlü müzisyene varana kadar sayısız isim, onun eserlerini seslendirdi. Ancak o sadece; Dostlar Beni Hatırlasın, Kahpe Felek, Güzelliğin On Para Etmez, Uzun İnce Bir Yoldayım, Kara Toprak gibi eserleriyle değil, ilgi çekici biyografisiyle takdir edilen ve saygı duyulan bir kişilik oldu.

Aşık Veysel Kimdir?

Aşık Veysel Kimdir?Tarihimizin en ünlü halk ozanları denildiğinde akla gelen ilk isimlerdendir Aşık Veysel Şatıroğlu! Aşık halk edebiyatının ustası olmuş, ancak bu ününe pek çok üzücü yaşanmışlıktan sonra kavuşabilmiştir.

Öyle ki onun eserlerindeki ölümsüzlük, Aşık Veysel’in hayat hikayesinin etkileyiciliğinden kaynaklanmaktadır, diyebiliriz. Çünkü o neredeyse tüm hayatı boyunca büyük üzüntüler yaşamış, sınavı henüz küçük bir çocukken gözlerini kaybetmesiyle başlamıştır.

Neyse ki en yakın arkadaşı olacak sazıyla tanışması çok geç olmamış ve derdini ona anlattıkça içindeki ozanı ortaya çıkartmıştır. Kısacası; öğrenilmesi gereken bir isimdir Aşık Veysel Şatıroğlu. İşte bu nedenle, Aşık Veysel’in etkileyici biyografisini incelemeye hemen başlayalım.

Aşık Veysel’in Hayatı

Aşık Veysel’in HayatıVeysel Şatıroğlu 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Annesi Gülizar Ana, babası ise Karaca lakaplı bir çiftçi olan Ahmet Efendi idi. Veysel’in dünyaya geldiği yıllarda, Sivas yöresini kasıp kavuran çiçek hastalığı iki kız kardeşinin de ölmesine sebep olurken, Veysel’in de gözlerini kaybetmesine yol açtı. Kaldı ki bu, Aşık Veysel’in talihsizliklerle dolu öyküsünün yalnızca başlangıcıydı.

Hatta kendisi 1901 yılındaki acı olayı şöyle anlatmaktadır: “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım… Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan.”

Ardından büyük bir talihsizlik daha yaşadı Veysel! Çünkü görme şansı olan sağ gözü de bir kaza sonucundan tamamen kapandı. Daha detaylı anlatmak gerekirse babası Veysel’i gözünü açabileceği söylenen bir doktora götürmeden kısa süre önce babasının elindeki değneğin ucu girmiş ve gözünün açılma ihtimali böylece tamamen yok olmuştu.

Yaşanan bu olaydan sonra iyice içine kapanan Veysel için bütün aile çok üzüldü. Ali ve Elif isimlerinde iki kardeşi olan Veysel, artık onların yardımıyla dolaşmaya, ihtiyaçlarını karşılamaya başladı. Gözlerini kaybeden oğlunun oyalanması için ona bir bağlama alan babası sayesinde müzikle tanıştı. İlk dersini Çarmışıhlı Ali Ağa’dan öğrenen Veysel, bilinen ozanların türkülerini çalmaya başladı ve kendini bu konuda giderek geliştirdi.

İlk hocası olan Çarmışıhlı Ali’nin yardımıyla Pir Sultan Abdal, Karaoğlan, Dertli, Rühsati gibi ozanların dünyalarıyla tanışan Veysel, seferberlik sırasında bir kez daha çöküntüye uğradı. Çünkü kardeşi Ali de dahil olmak üzere köydeki tüm arkadaşları sefere katılmışken, o köyde kalmanın üzüntüsüyle bir başına kaldı.

Hatta bu durumu daha sonra şu dizelerle aktarmış:

“Ne yazık ki bana olmadı kısmet
Düşmanı denize dökerken millet
Felek kırdı kolumu, vermedi nöbet
Kılıç vurmak için düşman başına.

Bugünler müyesser olsaydı bana
Minnet etmez idim bir kaşık kana
Mukadder harici gelmez meydana
Neler geldi bu Veysel’in başına”

Sonrasında annesi ile babası, Veysel’i Esma adında bir kız ile evlendirdi. Ancak ünlü ozanın çilesi henüz bitmemişti. Nitekim dünyaya gelen oğlu henüz 10 günlükken ölürken, 1921’de annesini kısa süre sonra da babasını kaybetti. Ardından eve aldıkları bir hizmetkar Veysel’in eşi Esma ile kaçarak evi terk etti. Acı üzerine acı yaşayan Veysel, Esma’dan olan 6 aylık kızıyla tek başına kaldı. Fakat kızını da 2 yıl sonra kaybetti.

İkinci eşi Gülizar’la evlenen Veysel, 1931 yılında Sivas Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapan Ahmet Kutsi Tecer’le tanıştı ve aynı yıl Halk Şairleri Bayramı’na katıldı. 1933’te ise Ahmet Kutsi Tecer’in isteğiyle diğer halk ozanları gibi o da Gazi Mustafa Kemal hakkında şiir yazdı. Böylelikle “Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası” sözleriyle başlayan ilk şiirini yarattı.

Şiiri beğenilip de Ankara’ya gönderilmek istendiğinde kendisi götürmek istedi ve arkadaşı İbrahim ile birlikte Ankara’ya doğru yola çıktı. 3 ay süren yaya yolculuklarının sonunda Ankara’ya ulaştı ve burada bir yakınlarının evinde 45 gün misafir oldu. Ne var ki karşısına çıkan engeller onun Atatürk’e ulaşmasına izin vermedi, fakat şiiri Hakimiyet-i Milliye gazetesinde 3 gün yayımlandı.

Ankara’da bulundukları sırada Halkevi’nde konser verme fırsatı bulan Veysel ile yol arkadaşı, buradan aldıkları parayla köylerine geri dönebildiler. Köye döndükten sonra yine Ahmet Kutsi Tecer’in yardımıyla köy enstitülerinde saz hocalığı yapmaya başlayan Veysel, şiirini sürekli geliştirdi. Öyle ki 1965’te kendisine özel bir kanunla “anadiline ve milli birliğe yaptığı katkılardan dolayı” 500 liralık aylık bağlandı.

Sazını elinden bırakmayan usta, 21 Mart 1973’te güneş doğmadan birkaç saat önce doğum yeri olan Sivrialan’da hayata veda etti. Arkasında unutulmaz eserler bırakan büyük ustanın evi, daha sonra müzeye dönüştürülerek ziyaretçilere açıldı. İlaveten; ünlü halk ozanının her yıl Şarkışla’da Aşık Veysel Kültür ve Sanat Festivali ile anıldığı bilgisini de verelim.

Aşık Veysel’in Eserleri

Aşık Veysel’in EserleriYalın ve ustalıkla kullandığı dili ile hafızalarda yer eden Aşık Veysel’in şiirleri; Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970), Ölümünden Sonra Bütün Şiirleri (1984) isimli kitaplarında toplanmıştır.

Ayrıca Aşık Veysel’in deyişleri; 1970’li yıllarda Hümeyra, Fikret Kızılok gibi müzisyenler tarafından düzenlenip seslendirilmiştir. İlaveten; Ölümünün Onuncu Yılında Aşık Veysel’e Deyişler isimli eserde de diğer aşıkların büyük ozan için söylediği deyişler bir araya getirilmiştir.

Ümit Yaşar Oğuzcan Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Ünlü şiirlerinden başlıcaları; Ala Gözlü Benli Dilber, Aşkın Beni Elden Ele Gezdirdi, Bir Derd Ehli Bulsam Derdim Söylesem, Bir Küçük Dünyam Var İçimde, Derdimi Dökersem Derin Dereye, Dostlar Beni Hatırlarsın, Gönül Bir Güzeli Sevmiş, Hepimiz Bu Yurdun Evlatlarıyız, Kara Toprak, Memlekete Destan Oldum, Sen Bir Ceylan Olsan Ben De Bir Avcı, Uzun İnce Bir Yoldayım, Dostlar Beni Hatırlasın’dır. Son olarak; Uzun İnce Bir Yoldayım isimli eserinin 1975’te Barış Manço, 1995’te Yıldız İbrahimova, 2002’te Mahsun Kırmızıgül ve 2003’te Tarkan tarafından seslendirildiği bilgisini de verelim.

Erkin Koray Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

Türk rock müziği denildiğinde akla gelen ilk isimler arasındadır Erkin Koray! Sevince, Çöpçüler, Fesuphanallah gibi ölümsüz eserleriyle hafızalara kazınmış, özgün çalışmaları ile pek çok müzisyen üzerinde etki yaratmıştır. Zaten müziğe olan tutkusu da henüz lise yıllarındayken ortaya çıkmış, genç yaşlarda eline aldığı gitarı bir daha bırakmamıştır.

Profesyonel kariyerine Erkin Koray ve Ritimcileri isimli müzik grubu ile başlayan sanatçı, yeteneği ile yapımcıların dikkatini çekmiş ve giderek daha büyük bir hayran kitlesine sahip olmuştur. Ününe, 1968 yılında katılıp dördüncü olduğu Altın Mikrofon yarışması da epey katkı sağlamıştır.

Barış Manço Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

1970’li yıllardan sonra kurduğu The Great Error isimli grubuyla çıktığı Avrupa turnesinin ardından ise çalışmalarına tek başına devam etme kararı almıştır. Aynı dönemde çıkardığı Çöpçüler ve Gaddar isimli unutulmaz parçaları da büyüyen şöhretinde etkili olmuştur. Sonuçta o; Anadolu rock müziğinin en önemli isimleri arasında yer almakta ve çalışmalarına verdiği konserlerle devam etmektedir.

Erkin Koray Kimdir?

Erkin Koray Kimdir?1941 İstanbul doğumlu olan Erkin Koray, Anadolu rock türünde özgün eserler vermiş, bununla birlikte pek çok türküyü yeniden düzenlemiştir. Hem doğu hem de batı müziğinde yaptığı çalışmalarla birçok müzisyeni etkileyen Erkin Koray, kendine has tarzıyla Türkiye’nin ikonik sanatçıları arasında yer almıştır.

Müzikle çocuk yaşlarda tanışan ünlü isim, 1970’li yıllardan sonra adını duyurmuş ve unutulmaz eserleriyle büyük bir hayran kitlesi edinmiştir. Türk halkının kalbinde taht kuran Erkin Koray eserlerinin yanında; giyimi, tarzı ve duruşu ile de ilklere imza atmış ve farkını pek çok alanda göstermiştir.

Erkin Koray’ın Hayatı

Erkin Koray’ın Hayatı24 Haziran 1941’de İstanbul, Kadıköy’de dünyaya gelen Erkin Koray, müzikle küçük yaşlarda tanıştı. Zira annesi Vecihe Koray bir piyano öğretmeniydi ve bu avantajı onun çocuk yaşta piyano öğrenmesini sağladı. Piyanodan sonra eline alacağı enstüman ise gitar olacaktı.

İstanbul Alman Lisesi’ndeki eğitimine devam ederken arkadaşları ile amatör bir müzik grubu kuran genç sanatçı, bu dönemde zamanın hit parçalarını çaldı. Liseden mezun olduktan sonra da müzik çalışmalarını devam ettiren Koray, 1959 yılında ilk profesyonel grubunu, yani Erkin Koray ve Ritimcileri’ni kurdu.

Çeşitli mekanlarda çalmaya başlayan Erkin Koray, yapımcıların ilgisini çekmeyi başardı ve 1962 yılında ilk 45’liğini kaydetti. Ve 1966 yılında piyasaya çıktığı belirtilen bu 45’liğin bir yüzünde Bir Eylül Akşamı, diğer yüzünde ise It’s So Long isimli parça vardı.

1963 ile 1965 yılları arasında askerliğini tamamlayan Erkin Koray görevini, Ankara’da Hava Kuvvetleri Caz Orkestrası’nda solist ve gitarist olarak yaptı. Terhis olduktan sonra Almanya, Hamburg’a giden sanatçı, 1966’da ülkeye geri döndü ve Erkin Koray Dörtlüsü isimli grubunu kurdu. 1967 tarihli Kızları da Alın Askere / Aşk Oyunu isimli parçaların olduğu 45’liği, sanatçının adının büyük kitleler tarafından duyulmasını sağladı.

1968’de ise pek çok sanatçıya şöhret kapılarını açan Hürriyet’in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasına katıldı ve dördüncü olmayı başardı. Erkin Koray’ın yarışmadaki Meçhul ve Çiçek Dağı isimli şarkılarının plağı 800 bin adet satarak, genç sanatçıyı biraz daha yükseltti. Çalışmalarına gerek verdiği konserler gerekse çıktığı gece kulüplerinde devam eden Erkin Koray, yıllar içerisinde Anma Arkadaş, Seni Her Gördüğümde, Hop Hop Gelsin, Sana Bir Şeyler Olmuş gibi hit parçalarıyla başarısını pekiştirdi.

1969 yılına gelindiğinde ise Yeraltı Dörtlüsü isimli bir grup kurdu ve Türkiye’de underground müzik akımının öncüsü oldu. Artık büyük bir kitleye ulaşan sanatçı, 70’li yıllardan itibaren çizgisini belirlemiş ve kendine has tarzında ilerlemeye başlamıştı.

Yine 70’li yılların başlarında arka arkaya Erkin Koray Süper Grup ve Ter isimli iki grup kuran sanatçı, 1970 ile 1974 arasında müzik listelerine damga vuran; Aşka İnanmıyorum, İlahi Morluk, Mesafeler, Züleyha, Şaşkın, Fesuphanallah, Silinmeyen Hatıralar gibi unutulmaz parçalarını yarattı. 1974 ile 1984 yılları arasında hakkında pek fazla bilgi bulunmayan sanatçı, bu dönemde Hollanda, Kanada ve Almanya’da yaşadı.

Estarabim ile Arap Saçı gibi popüler şarkılarını da bu belirsizlik döneminde çıkardı. 1982’de Benden Sana isimli albümünü yayınlayan sanatçı bu albümün bir kısmını Almanya, bir kısmını da İstanbul’da kaydetti. Benden Sana’ya destek olanlar arasında Haluk Taşoğlu ve Hint müzisyen Harpal Singh yer aldı. Bu albümdeki şarkıların bir kısmı Hint müzisyenlerin bestelerine Erkin Koray’ın Türkçe yazdığı sözlerden oluştu.

Benden Sonra’dan bir sene sonra da İlla ki isimli altıncı albümünü çıkarttı. Albümdeki şarkılardan İlla ki, Deli Kadın, Boşuna ilk olarak The Devil’s Anvil tarafından kaydedildi ve Koray’ın yazdığı Türkçe sözlerle yeniden yorumlandı. Ardından albüme Koray’ın ilk 45’liklerindeki Kızları da Alın Askere ve Hop Hop Gelsin isimli şarkıları eklendi.

Ayrıca albüm 2013 yılında Emre Plak tarafından yeniden basıldı ama bu kez listeye Erkin Koray’ın dört şarkısı daha eklendi. Albümün kapağını geri vokalde de bulunan Nuri Kurtcebe’nin hazırladığını ayrıca belirtelim. 1985 ile 1990 yılları arasında, ileride en popüler şarkısı olacak Çöpçüler ile büyük beğeni toplayan Erkin Koray, aynı dönemde geçimini sağlamak amacıyla piyanist-şarkıcı olarak bir restoranda çalışmaya başladı.

1986’da Gaddar, 1989’da Hay Yam Yam isimli albümlerini çıkartan sanatçı, 1990 yılında da aralarında eski şarkılarının da bulunduğu Tamam Artık adlı albümünü çıkarttı. Bu albümünden sonra müzik piyasasına küserek kendi kabuğuna çekilen sanatçı, 1996’da Gün Ola Harman Ola albümünü piyasaya sundu. Fakat albüm eleştirmenlerden tam not almasına rağmen yüksek satış rakamlarına ulaşamadı. Erkin Koray’ın sondan bir önceki albümü ise 1999 yılında çıkardığı Devlerin Nefesi oldu.

Başarılı sanatçı, 2011’de Sublime Frequencies imzasıyla ABD’de yayınlanan Meçhul isimli albümüyle yurt dışında büyük bir hayran kitlesi kazandı. ABD’den sonra dünya çapında plak ve CD olarak dünya çapında dağıtımı yapılan Meçhul’de Ve…, Kendim Ettim Kendim Buldum, Gün Doğmuyor, Goca Dünya, Krallar, Cümbür Cemaat, Hadi Hadi Ordan, Düşünüş, Olmayınca Olmuyor, Sevdiğim isimli parçalar yer aldı. Ve bu albümü kendisine ABD’de “Turkish Jimi Hendrix” unvanını kazandırdı.

Tüm bunların yanında Erkin Koray’ın kızı Damla Koray’dan da kısaca bahsedelim. Çünkü sanatçı, babalık konusunda da sıradan bir yaklaşım sergilemeyerek kızını okula göndermemeyi tercih etmiş. Daha doğrusu, Damla’yı 7 yaşındayken okula verse de birkaç ay sonra kızının bitlenmesi üzerine onu okuldan almış. Ayrıca Erkin Koray, eşiyle, kızı 2.5 yaşındayken ayrılmıştır.

Bu durumu “Annemle babam, ben 2.5 yaşındayken ayrıldı. Annemi en son yedi yaşımda gördüm. Düzenli bir ev yaşantımız yoktu. Otomobilin arkasına orgu atar, şehir şehir konserlere giderdik. Uykum geldiğinde babam beni sahnede yatırırdı.” sözleriyle anlatan Damla Koray, babasının eğitim sistemine karşı olması nedeniyle okula gitmemiştir.

Erkin Koray’ın Eserleri

Erkin Koray’ın EserleriTürk rock müziğinin babası olarak da tanımlanan Erkin Koray; küçük yaşlarda tanıştığı müziği hayatından bir daha çıkarmamış sanatçılarımızdandır. Pek çoğu unutulmazlar arasına girmiş sayısız eser yaratmış, hem yazdığı sözler hem de yaptığı bestelerle yeteneğini açıkça göstermiştir.

Doğu ve batı müziklerinin nasıl sentezlenebileceği konusunda birçok müzisyene yön veren Erkin Koray, farklı türlerdeki yorumlarıyla dikkat çekmiştir. Örneğin; Cemalim, Köprüden Geçti Gelin gibi Türk halk müziği parçalarını da Nihansın Dideden, Kıskanırım gibi Türk sanat müziği parçalarını da özgün bir şekilde yorumlamıştır. Bunların yanında Arabesk-rock, psychedelic rock, hard rock türlerinde önemli çalışmalara imza atmıştır. Ayrıca kendisi elektro bağlamayı icat etmesiyle de tanınmaktadır.

Fikret Kızılok Kimdir? Hayatı ve Eserleri

İlk 45’liğini 1962 yılında kaydeden sanatçı; Elektronik Türküler, Benden Sana, İlla ki, Ceylan, Gaddar, Çukulatam Benim, Hay Yam Yam, Tamam Artık, Gün Ola Harman Ola, Devlerin Nefesi, Meçhul gibi çok sayıda albüm çıkartmıştır. Erkin Koray’ın en çok bilinen şarkıları ise Sevince, Fesuphanallah, Öyle Bir Geçer, Cemalim, Arap Saçı, Anma Arkadaş, Estarabim, Gönül Salıncağı, Çöpçüler, Yalnızlar Rıhtımı ve Akrebin Gözleri’dir.

Charlie Chaplin Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

$
0
0

Sinemanın dünyaca ünlü isimlerinden biri olan Charlie Chaplin, kişiliği ve meslek hayatındaki başarısı ile pek çok kişinin hayranı olarak takip ettiği isimlerden biri olmuştur. Özellikle canlandırdığı Şarlo karakteri ile oldukça benimsenmiştir. 16 Nisan 1889 yılında dünyaya gelmiş olan ünlü oyuncu, yaşamı boyunca sadece sinemadaki başarısı ile yetinmeyip birçok alanda da çaba sarf etmiştir. Oyunculuk mesleğine ek olarak; yazar, yönetmen ya da bir besteci kimliği ile görmek mümkündür.

Sinema sahnelerinde seyirci ile çok küçük yaşlarda tanışmış olan oyuncu, son derece zor bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Anne ve babasının ayrılmış olması bu konuda en büyük etkenlerden biri iken, annesini çok erken kaybetmiş olması yaşamını daha da zorlaştırmıştır. Sürekli alkol alan bir baba ile yaşamak zorunda kalması ise zaman zaman sokaklarda yatmasına neden olmuştur.

Ludwig Van Beethoven Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Ünlü bir oyuncu olması ve hakkında çok fazla şey yazılmış olmasına rağmen Charlie Chaplin hakkında bazı bilinmeyenler onu daha merak edilir kılmaktadır. Özellikle filmlerinin siyah beyaz olmasından dolayı mavi gözleri çok belli olmamaktadır ve bu bilgi pek çok hayranının bile bilmediği bilgiler arasındadır. Bilgihanem okurları için hazırladığımız bu makalede ise Charlie Chaplin hayatı hakkında daha önce duymadığınız bilgileri öğreneceksiniz.

Charlie Chaplin Kimdir?

Sinemanın sessiz kahramanlarından biri olarak tanınmış olan Charlie Chaplin, Şarlo karakteri ile kısa sürede bütünleşmeyi başarmış ve pek çok izleyicinin algısında bu karakter ile bütünleşmiştir. 16 Nisan 1889 tarihinde dünyaya gelen Chaplin, palyaço karakteri ve melon şapkası ile yüzümüzü güldürmeyi başarmış değerli bir isimdir.

Asıl adı Charlie Spencer Chaplin olan ünlü isim, sinema dünyasına girmeden önce oldukça zorlu bir hayat geçirmiştir. Küçük yaşta annesini kaybeden başarılı isim, zaman zaman sokaklarda kalmak zorunda bile kalmıştır. 88 yıllık ömrüne sayısız film sığdıran Chaplin, 19. yüzyılın en önemli sanatçılarından biridir.

Büyük bir hayran kitlesine sahip olmasının yanında, sahip olduğu siyasi görüşü ve sahnelediği farklı düşünceler nedeniyle bazı kesimlerin sevmediği bir sanatçı olmuştur. Bu durum çoğu zaman başarılı oyuncunun karalama kampanyalarına maruz kalmasına bile neden olmuştur. Yaptığı evlilikler ve kadınlara olan zaafı sanatçı kişiliğinin önüne geçirilmeye çalışılmış olsa da Chaplin sağlam duruşundan ödün vermeden sevdiği işi yapmaya devam etmiştir.

Charlie Chaplin’in Hayatı

İngiliz kökenli ve Londra doğumlu olan Charlie Chaplin, yaşadığı şehrin en yoksul tabakası sayılacak şekilde bir yaşam sürmüştür. Annesi Hannah Harriet Pedlingham Hill ve babasıCharles Chaplin’dir. Anne ve babasının tek çocuğu olarak dünyaya gelmiş olan sanatçının aile yaşamı genç yaşta boşanan ebeveynleri nedeniyle kısa sürmüştür. Üvey abisinin yanında kalmaya başlayan Chaplin, Londra’da oldukça fakir bir hayat yaşamıştır.

İlk sahne deneyimini ise henüz 5 yaşındayken yaşamış ve annesi Lily Harley ile birlikte şarkı söyleyip dans etmiştir. Bu deneyimin hemen arkasından annesi sesini kaybetmiş ve bu durum onlar için oldukça kötü olmuştur. Ekonomik olarak büyük bir çöküş yaşamaları annesinin ruhsal bunalıma girmesine neden olmuştur.

Bunun üzerine annesinin hastaneye yatırılmasının ardından Charlie babası ve üvey abisinin yanına tekrardan dönmüştür. Ancak babasının metresi ile birlikte yaşaması ve alkolik olması ünlü sanatçının gençlik yıllarını sokaklarda geçirmesine neden olmuştur.

Sıkıntılı bir çocukluk ve gençlik dönemi geçiren Chaplin, ne yazık ki eğitim hayatına devam edememiştir. Sadece kısa bir süre okula gidebilen ünlü isim, anne ve babasının yolundan giderek tiyatrolarda çalışmaya başlamıştır. İlk sahne deneyimini de The Eight Lancashire Lads dans topluluğu ile 9 yaşındayken yapmıştır. Birkaç yıl sonra Sherlock Holmes isimli topluluğa katılarak, bir süre bu grupla ülke çapında turnelere gitmiştir.

1913 yılında Amerikalı yönetmen Mack Sennett tarafından keşfedilerek, Keystone Stüdyoları ile iş anlaşması  imzalamıştır. 1914 yılında Yaşıyor Gibi Olmak isimli, tek makaralık filmle sinema dünyasına resmen adım atmıştır. Oyunculuğunu icra ederken sık sık doğaçlama yapan, kendine has bir tarzı olan genç isim kısa sürede fark edilmiş ve sevilmiştir. Keystone Stüdyoları’nda çalıştığı süre boyunca da 35 filmde yer almıştır.

Sessiz sinema stilinden hiçbir zaman vazgeçmemiş olan ünlü sanatçı, diğer sinema yöntemlerini yıllar sonra denemeye karar vermiş ve kendi şirketini kurmuştur. 1918 yılında kurduğu şirkette birçok başarılı filme imza atmıştır. Filmlerinin konusu genellikle ABD ve kapitalizmi eleştiren tarzda olduğu için komünist bir düşünce yapısına sahip olduğu düşünülmektedir. 1952 yılında hakkında çıkan birçok eleştiri karşısında ABD’yi terk etmek zorunda kalmıştır.

Sanat yaşamının yanı sıra iyi bir baba olarak da bilinen Charlie Chaplin, 1944 yılında dünyaya gelmiş olan kızı için oldukça duygusal bir mektup yazmıştır. Babasının sahnelediği Sahne Işıkları filmi ile ilk deneyimini yaşamış olan Geraldine, babası gibi oyuncu olma hayalleri kurmaya başlamıştır. Bunun üzerine Charlie Chaplin kızı Geraldine’e mektup yazmıştır. Mektubunda kızına oyunculukla ilgili tavsiyelerde bulunurken, onu ne kadar sevdiğini yazmayı da ihmal etmemiştir.

Dört kez evlenmiş olan usta oyuncunun toplamda on bir çocuğu bulunmaktadır. Charlie Chaplin’in yakınlarından para alabilmek için hırsızlar ünlü oyuncunun tabutunu çalmışlardır. Ancak 11 gün sonunda yakalanmışlardır. Bu olaydan sonra Chaplin’in tabutu yerin yaklaşık 182 metre altına ve beton zemine defnedilmiştir. Amerikan vatandaşı olmayı reddetmesinin üzerinden sürgün edilmiştir ve ömrünün sonuna kadar İsviçre’de yaşamayı tercih etmiştir.

Yazdığı ve yönettiği filmlerde sol görüşünü açıkca ifade eden ve bundan çekinmeyen Chaplin, bir kesim tarafından eleştirilse de, sinema kariyerine ve Oscar ödülü almasına engel olamamıştır. Öyle ki, 1972 yılında ödülünü almak için yeniden Amerika’ya dönmüştür. Unutulmaz fimlerde yer alan ve çok farklı bir oyunculuk yeteneği olan Chaplin, 25 Aralık 1977 tarihinde hayata veda etmiştir. Ardında birçok güzel ve anlamlı söz bırakan Chaplin’in şu sözünü hepimiz benimsemeliyiz; “Gülümsemediğin gün, kaybolmuş bir gündür.”

Charlie Chaplin’in Rol Aldığı Filmler

Sayısız filmleri ile yaşadığı döneme damga vurmuş olan Charlie Chaplin, halen günümüzde ilgi ile izlenen filmlerin başkahramanlarından biri olmaya devam etmektedir. Oyunculuktaki başarısını yönetmenlik ve bestecilik kimlikleri ile de perçinleyen sanatçı, çok yönlü bir kişilik olmanın avantajlarını sinema dünyasında her zaman görmüştür.

1914 yılında sahnelenen Yaşıyor gibi Olmak filmi ile ilk deneyimi olmasına rağmen oldukça ses getirmeyi başarmıştır. Aynı yıl Şarlo karakterinin ortaya çıktığı Venedik’te Çocuk Otomobil Yarışları adlı sessiz film ile başarısını katlamıştır. Bu film Chaplin’in sinema karakteri için ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü hepimizin tanıdığı ve severek izlediği Şarlo (Charlot) karakteri ilk kez bu filmde doğmuştur.

11 dakika süren Venedik’te Çocuk Otomobil Yarışları (Kid Auto Races at Venice) filminde, melon şapkası, elindeki bastonu, büyük ayakkabıları ve geniş pantolonu ile seyircilerin beğenisini kazanmıştır. Daha sonra da Chaplin denilince akla ilk gelen karakter Şarlo olmuştur.

Salvador Dali Kimdir? Hayatı ve Eserleri

1917 yılında ilk yönetmenlik deneyimini de kazandığı Göçmen adlı eserinde hem yönetmen hem de başrol koltuğunda oturmuştur. Eric Champell, Edna Purviance gibi isimlerin de yer aldığı film son derece zor koşullar altında çekilmiş ve gösterime girmiştir.

Bundan sonraki pek çok filmin yönetmeni ve oyuncusu olarak izleyicinin karşısına geçmiştir. Yumurcak, Altına Hücum, Modern Zamanlar, New York’ta Bir Kral ve Hong Kong’lu Hostes gibi filmleri zamanında oldukça ilgi görmüş ve günümüzde de eskimeyen filmler arasındadır.

Mozaik Sanatı Nedir? Nasıl Yapılır? Teknikleri Nelerdir?

$
0
0

Yazımızın giriş kısmında öncelikle sanat ve sanat türleri hakkında kısaca bilgi vermek istiyoruz. Sanat, çeşitli malzeme veya maddelerin kullanılarak ortaya çıkarıldığı yapılardır. Bu tanım elbette sadece mimari, heykel ve resim gibi görsel sanatlar için kullanılırken, sadece ses veya sözcüklerle yapılan fonetik sanatlar da vardır. Bu gruba ise duygu ve düşüncelerin yazı olarak aktarıldığı edebiyat sanatı ve sese döküldüğü müzik sanatı verilebilir. Biz bu yazımızda sizlere görsel sanatlar sınıfına giren ve çok eski çağlardan bu yana bilinen mozaik sanatından bahsedeceğiz.

Mozaik sanatı, resim alanlarından biri olarak, küçük üç boyutlu ve birbirine benzemeyen parçaların bir araya getirilip resim oluşturacak şekilde dizilmesine denir. Mozaik beş bin yıl önce ilk kez Sümerler tarafından denenmiş bir resim sanatıdır. Mozaik sanatının o dönemlerden günümüze kadar gelen iki çeşidi bulunmaktadır. Biri beton üzerine mozaik parçaların yapıştırılması, diğeri ise tutkalla bulunan zemine küçük parçaların yapıştırılmasıdır.

Ebru Sanatı Nedir? Nasıl Yapılır? Tarihçesi Nedir?

Mozaik resim sanatının ortaya çıkarılması için kullanılan küçük parçalar seramik başta olmak üzere, metal ve plastik gibi çeşitleri ile de uygulama yapılmaktadır. Parçaların büyüklükleri birbirinden farklılık gösterebilir. Mozaik sanatı genel de Roma İmparatorluğu ile anılan bir resim sanatıdır. Bu dönemde avlularda, kaldırım taşlarında ya da ev duvarlarında seramik taştan ve boyutları oldukça küçük parçalardan mozaik desenler yapılmıştır. Hatay ilinin Antakya ilçesinde Roma İmparatorluğu’na ait mozaik sanatı parçalarını görmek mümkündür.

Mozaik Nedir?

Küçük, renkli parçaların yan yana yapıştırılarak oluşturulan resim ve desenlere mozaik adı verilir. Bir sanat dalı olan mozaiğin geçmişi çok eski çağlara kadar dayanmaktadır. İlk çıktığı günden bu yana kullanım alanı genişleyen mozaik, sokaklarda, havuz içlerinde, evlerin dış cephesinde ve daha birçok alanda görsel zenginliği artırmak için kullanılmaktadır.

Hatay’da ve Gaziantep’teki Zeugma Mozaik Müzesi‘nde bu teknikle yapılmış eserler bulunmaktadır. Adana’nın Yüreğir ilçesine bağlı Misis Beldesi’nde de Misis Antik Kenti’nden kalma eserlerin sergilendiği Misis Mozaik Müzesi bulunmaktadır.

Dünyaca ünlü mozaik eserlerinden de kısaca bahsedecek olursak; Adriyatik Denizi’nin kuzeyinde bulunan Ravenna mozaikleri, kültür mirasıyla zengin olan İtalya’nın atmosferini yansıtmaktadır. İtalya’da ayrıca Apolinare Nuovo Bazilikası, Arcivescovile Şapeli ve San Vitale Bazilikası’nda  çok değerli mozaikler bulunmaktadır.

Yine İtalya’da yer alan Romana del Casale Villası Geç Roma Dönemi’ne ait mozaikleri içerirken aynı zamanda UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır. Tunus’ta bulunan Bardo Müzesi, Amerika Birleşik Devletleri’nde yer alan Villa Harvey Mandel ve İspanya’daki Park Güell dünyanın en ünlü mozaiklerini barındıran müzelerdir.

Mozaik Sanatı Nasıl Yapılır?

Mozaik sanatı ortaya çıkarılan eserlere genel olarak bakıldığında rastgele dizilmiş taşlardan oluşan resim gibi görünse de, taşların diziminin özel bir tekniğe göre uygulanması, mozaik sanatının da belli bir teknik çerçevesinde yapıldığını gösterir. İlk iş olarak mozaik süslemesi yapılacak alanın sınırları kesin olarak belirlenerek işe başlanır. Daha sonra mozaiklere zemin oluşturmak için sıva tabakası hazırlanır. Bu noktada sıva içine katran karıştırmak, zamanla mozaik yapının duvardan ayrılmasını önlemektedir.

Mozaik sanatının ana malzemeleri doğal taşlar ve camdan oluşmaktadır. Mozaik yapımında genellikle seramik malzeme tercih edilse de, insan suratı yapımında daha çok mermer kullanılmaktadır.Mozaik sanatının zamanla önem kazanmasının ardından, taşların diziliş şekillerinde farklı teknikler ortaya çıkmış ve renk tonlarının ayarlanması ve taşlar arasındaki geçişlerin yumuşak şekilde yapılmasına gerek duyulmuştur.

Mozaik Sanatı Teknikleri Nelerdir?

Eski medeniyetlerin keşfettiği ve günümüze kadar taşıdığı sanat dallarından biri olan mozaik, gelişmeye müsait bir sanat olmasından dolayı farklı mozaik yapım teknikleri geliştirilmiştir. Elde bulunan mozaik taşlarının boyutuna ve çeşidine göre farklılık gösteren mozaik desenleri, eski dönemlerde daha çok geometrik şekilleri barındırırken, günümüzde insan ve hayvan figürlerinin bulunduğu çeşitlerine rastlanmaktadır. Mozaik sanatı teknikleri şunlardır:

  • Opus Tessellatum (Tuğla Deseni): Çakıl taşlarının malzeme olarak tercih edildiği bir mozaik türüdür. Döşemelerde ise çakıl taşı yerine, düzgün şekilli olan seramik ya da cam parçaları kullanılmıştır.
  • Opus Vermiculatum (Solucan Deseni): Bu teknikte mozaik yapılacak alanın ilk önce dış kenarının belirlenmesi ve istenen şekil ile içinin doldurulmasına yönelik bir tekniktir. Genellikle kurt figürlerinin kullanılmasının yanı sıra, hamam ve çeşme gibi yüzeylerde bu teknik kullanılmaktadır.
  • Opus Regulatum (Izgara Deseni): Mozaik sanatının en kolay yöntemidir. Aynı boyutlardaki taşların bir araya gelmesi sonucu, bir ızgara deseni oluşmaktadır.
  • Opus Palladianum (Paladyen Deseni): Kullanılan taşlar gelişigüzel şekillerde olur. Daha çok eritilmiş taş parçaları kullanılarak, paladyen deseni oluşturulmaya çalışılır.
  • Opus Florentine (Floransa Deseni): Bu teknik daha çok İslam dünyasında kullanılmıştır. Pişmiş tuğlaların kullanıldığı bu teknikte, parçalar daha büyük ebatlardadır.
  • Opus Classicum (Klasik Desen): Solucan ve tuğla desenlerinin birleşmesinden oluşan bu teknikte çok farklı desenler ortaya çıkmaktadır. Bunun nedeni ise her nesnenin arkasında başka bir şeklin oluşmasıdır.

Mozaik Yaparken Nelere Dikkat Edilmeli?

Mozaik yapılacak alanın sert olmasına dikkat edilir. Bu iş için en uygun semin olarak mdf tahtalar önerilmektedir. Daha sonrasında mozaik taşlarının bir tarafının düz, diğer tarafının ise pütürlü kesilmiş olması, yapıştırmanın sağlam olmasını sağlar. Ayrıca taşlar arasında aynı oranda boşluk bırakılmasına özen göstermek de, resmin bütünlüğü açısından önemlidir. Çalışma alanının renk tonunu dikkate almak, mozaik taşı renginin doğru ayarlanmasını sağlayacaktır.

Mozaik parçalarının illa ki o bildiğimiz taşlardan olması gerekmiyor. Seramikten, camdan, ahşaptan ve hatta metalden oluşan irili ufaklı parçalardan da mozaik yapabilirsiniz. Bu tamamen sizin tercihinize ve nasıl bir resim yapacağınıza kalmış. Saydığımız bu malzemelerin yanında kumaş ve kağıt gibi malzemeleri kullanarak da mozaik yapabilirsiniz.

Elbette bunlar taş veya seramik kadar dayanıklı olmayacaktır. Bu doğrultuda mozaik sanatını kullanılan malzemelere göre sınıflandırdığımız gibi, konularına göre de kategorize edebiliriz. Mozaik sanatında doğa, mitolojik canlılar veya figürler, geometrik şekiller ve aklınıza gelebilecek her türlü şekli resmedebilirsiniz.

Mozaik Sanatının Tarihçesi

Mozaik sanatının Sümerler döneminde ortaya çıktığı bilinmektedir. Ancak daha çok eser Romalılar döneminde verilmiştir. Romalılar o dönemde geometrik şekilde kestikleri taşları, duvarlarında ve kubbelerinde kullanmaktaydı. Hristiyanlık’ta da mozaik sanatına fazlasıyla önem verilmiştir. Kiliselerin duvarlarına dini öğeler, mozaik sanatı ile resmedilmiştir.

İstanbul’daki Ayasofya Müzesi inşa edilirken mozaik desenleriyle süslenmişti. ancak İslam alemine geçtikten sonra, resim bulunan yerde namaz kılınamayacağından, duvarların yüzeyi sıva ile kapatıldı. O dönemde sökülmek yerine en azından sıva ile kapatılması sayesinde, yapılan mozaik desenler günümüze kadar gelebilmiştir. Dekorasyon amaçlı Roma ve Antik Yunan dönemlerinden günümüze kadar gelen mozaik sanatının kullanım alanı oldukça yaygınlaşmıştır.

Çini Sanatı Nedir? Nasıl Yapılır? Teknikleri Nelerdir?

Uygulanması kolay bir sanat olmasından dolayı dileyen herkes mozaik sanatını uygulayabilir. Mozaik sanatının en çok tercih edilmesinin nedenlerinden biri de dayanıklı olmasıdır. En ağır depremlerin sonucunda bile mozaik yapıların sağlamlığını koruduğu belirtilmektedir.

Yapımı sırasında son derece dikkat gerektiren bir iştir. Küçük parçalardan oluşan taşları büyük ustalıkla dizmek ve istenen resmi ortaya çıkarmak oldukça zordur. Günümüzde büyük binaların dış cephelerinde, evlerin tavanlarında, sokak ve kaldırım gibi birçok yerde mozaik sanatının güzelliğinden yararlanılmaktadır.

Müslüm Gürses Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

Müslüm Gürses denildiğinde hemen herkesin aklında belli bir figür oluşur. Çünkü o kendine has tarzı, çizgisinden şaşmayan duruşu, neredeyse her yaş grubuna sevdirmeyi başardığı şarkıları ve hayat hikayesiyle, bariz özelliklere sahip nadir sanatçılarımızdandır.

44 yıllık sanat hayatında 80’den fazla albüm yapıp 38 filmde rol alan Müslüm Gürses’in öğrenilesi bir kişilik olduğu gerçeğini, biyografisinin beyaz perdeye uyarlanması da kanıtlamıştır. Sonuçta; hem dramatik hem de ilham alınası bir yaşam öyküsü olan Müslüm Gürses, Türk müzik tarihinin en ikonik isimleri arasında yer almaktadır.

Fikret Kızılok Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Onun için abartısız “film gibi” olan hayatına nice acılar, nice başarılar ve nice ölümsüz eserler sığdırmıştır, yorumunu yapmak uygun olacaktır. Ancak ondan her zaman böyle saygın ve kendine özgü bir sanatçı gibi sözlerle bahsedilmemiş, bir kesim tarafından sert sözlerle eleştirildiği zamanlar olmuş hatta kendisi TRT’nin yasaklı şarkılar listesine girmiştir.

Müslüm Gürses Kimdir?

Müslüm Gürses Kimdir?5 Temmuz 1953’te Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesinde dünyaya gelen Müslüm Gürses kimdir sorusuna kısaca; “Baba lakabıyla tanınan arabesk ve Türk halk müziği sanatçısı” sözleriyle cevap verilebilir. Ancak o, gerek kendine özgü tavırları gerek onu çılgınca seven hayranları gerekse hayat hikayesiyle bu tanımın çok daha ötesinde yer almaktadır.

Çocukluğunun ilk yıllarını Şanlıurfa’da geçiren Müslüm Gürses, daha sonra ekonomik nedenlerden dolayı ailesiyle birlikte Adana’ya göç etmiş, ilkokuldan mezun olduktan sonra eğitim hayatına devam edemeyerek iş hayatına atılmıştır. Küçük yaşta iş hayatına atılan ve çıraklık gibi işlerde çalışan Müslüm Gürses, babasının karşı çıkmasına rağmen 1968’de Adana’da düzenlenen bir ses yarışmasına katılarak burada birinci olmuş, ardından da yeteneği sayesinde şöhret basamaklarını hızla tırmanmıştır.

90’lı yıllarda oluşan hayran kitlesi Müslümcüler olarak anılmış, hiç baba olmamasına rağmen milyonlarca insan ona “baba” diye hitap etmiştir. 1982 yılında Muhterem Nur ile tanışarak 1985’te evlenmiş ve ardında bıraktığı unutulmaz şarkılarıyla 3 Mart 2013‘te sağlık sorunları nedeniyle hayata veda etmiştir.

Müslüm Gürses’in Hayatı

Müslüm Gürses’in HayatıMüslüm Gürses ya da ünlü olmadan önceki soyadıyla Müslüm Akbaş, Mehmet Akbaş ile Emine Akbaş çiftinin çocukları olarak 5 Temmuz 1953’te (bazı kaynaklar 7 Mayıs olarak kabul etmektedir) Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesindeki Fıstıközü köyünde dünyaya geldi. 3 yaşındayken ekonomik nedenlerden dolayı ailesiyle birlikte Adana’ya göç eden sanatçı, ilkokuldan sonra eğitim hayatına devam edemedi ve terzi çıraklığı, kunduracı çıraklığı gibi çeşitli işlerde çalışmaya başladı.

Ahmet ve Zeyno isimlerinde iki kardeşi olan Müslüm Gürses, babasının tüm karşı çıkmalarına hatta o gece yarışmaya katılmaması için babasının uyurken saçını kesmesine rağmen 14 yaşındayken Adana Aile Çay Bahçesi’nde düzenlenen yarışmaya katılarak birinci oldu. Sanatçı yıllar sonra verdiği bir röportajda o dönemle ilgili olarak; “İlkokulu bitirdim. Gerisi yok. Adana’da damda yatarken uzun hava okudum. Arkadaşım halkevine gidiyordu, ben de gittim. Derken Çukurova Radyosu’nda sanatçı oldum.” diyecekti.

Aynı dönemde hayatında bir diğer dönüm noktasını yaşayan Müslüm Gürses, çocuk denecek yaşta babasının annesi Emine Akbaş’ı ve 2 yaşındaki kız kardeşi Ezo Akbaş’ı öldürmesine tanıklık etti.

Müslüm Gürses’in Müzik Kariyeri

Babası hapse atılan Müslüm bu olaydan sonra kardeşi Ahmet’i de yanına alarak İstanbul’a gitti. 1968’de İstanbul’da Emmioğlu/Ovada Taşa Basma plağı 300 bin satarak genç sanatçının büyük bir başarıya ulaşmasını sağladı.

Ancak Müslüm Gürses’in acıları henüz bitmemişti keza sanatçı annesi ile kız kardeşinin ardından yanında kalan tek varlığını, erkek kardeşi Ahmet Akbaş’ın da acısını yaşayacaktı. Edinilen bilgilere göre Ahmet Akbaş askerdeyken firar etmiş ve çıkan çatışmada hayatını kaybetmişti. Adının duyulmaya başladığı yıllarda çıktığı Anadolu turnesi sırasında geçirdiği trafik kazası da Müslüm Gürses’in hayatını derinden etkilemişti. Öyle ki alın kemiği kırılan sanatçı, müzik kariyeri için hayati öneme sahip olan işitme duyusunu da yüzde elli kaybetmiş hatta bu kazada öldüğü zannedilmişti.

Kendisi bu kaza hakkında şu yorumu yapacaktı: “O kazada şoför öldü… Beni de öldü sanmışlar zaten. Sonra alıp hastaneye götürmüşler. Ben ölümü yaşadım aslında. Bana göre yeniden hayata dönmüş olmam, Allah’ın bir lütfudur. Alın kemiğim un ufak olduğu için en küçük bir darbede ölebilir ya da kör kalabilirim. Ameliyatta alnıma beynimi koruyacak plaka gibi bir şey taktılar. O korkunç kazadan sonra koku alma duyumu yitirdim. Hiçbir kokuyu alamıyorum ne yazık ki şimdi. Çok kuvvetli parfümler ispirto kokusu veriyor bana. Ayrıca işitme duyumu da yüzde elli yitirdim. Çok ağır işitirim. Neyse, buna da şükür, yaşıyoruz işte…”

Geçirdiği kazanın ardından korkunç baş ağrılarına ve ağır işitme duyusuna rağmen sahnelere geri dönen Müslüm Gürses ya da Müslüm Baba, zamanla arabesk türünde en çok ilgi gören isimlerden biri oldu. 1979 yılında da İsyankar isimli filmle ilk oyunculuk deneyimini edindi ve sonrasında onlarca filmde daha rol aldı. 1982 yılına gelindiğinde ise bir ömür boyu hayat arkadaşı olacağı Muhterem Nur’la tanıştı ve ikilinin Malatya turnesinde başladıkları ilişki 1985’te nikah masasında mühürlendi.

80’lerde iyiden iyiye artan şöhreti ve kendisine hayran olan (Müslümcüler) kitlenin konserlerde sergilediği aşırılıklar sonucunda Müslüm Gürses’e karşı yoğun bir eleştiri akımı başladı. Fakat çoğunluğu toplum tarafından dışlandığını hissedenlerin oluşturduğu hayranları Müslüm Baba’yı sevmeye, onu acılarını temsil eden bir nevi önder olarak görmeye devam etti. 90’lı yıllara gelindiğinde ise arabeskin yavaş yavaş sahnelerde arka plana kaymasıyla Müslüm Gürses de aynı şekilde arka plana kaydı.

Bu dönem Nilüfer’e ait İnkar Etme, Böyle Ayrılık Olmaz ve Sezen Aksu’nun Belalım şarkılarını seslendiren sanatçı 2001 yılında ise Asya’nın Olmadı Yar isimli şarkısını yorumlayarak değişim rüzgarlarının başladığının işaretini verdi. 2006’da Murathan Mungan’la ortak projesi Aşk Tesadüfleri Sever ile dinleyicisini şaşırtan ve çok konuşulan Gürses, 2010’da da Yalan Dünya isimli bir albüm çıkarttı. Teoman’ın Paramparça ve Tarkan’ın İkimizin Yerine isimlerini de seslendire sanatçı o dönemlerde kendisini eleştirenlerle ilgili şu açıklamayı yaptı:

“Son günlerde Arabesk mevzularında “değişime uğradı” gibi görüşler türedi. Biz değişmedik. Özümüzde aynıyız. Ufak tefek altyapı hadisesinde farklılık göründüyse de biz özümüzü muhafaza ediyoruz. Müsterih olsunlar, bir yere kaybolmadık. Tarzımızdan uzaklaşmak gibi bir gayretimiz, çabamız olmadı, olmaz da. Biz o pop şarkıları kendimize has bir şekilde okuyoruz. Herkes müsterih olsun.”

15 Kasım 2012’de kalbine stent takılan Müslüm Gürses’in karaciğer ve böbreklerinde çıkan sorunlar 18 Kasım’da durumunun ağırlaşmasına yol açtı. Yaklaşık 4 ay boyunca Memorial Şişi Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesi’nde solunum cihazına bağlı olarak yaşayan Gürses, 3 Mart 2013’te sabah 10.30 sularında henüz 60 yaşındayken hayata veda etti.

Ölüm haberiyle milyonlarca hayranını üzen Müslüm Gürses’in cenazesine katılım da sanatçının ne kadar sevildiğini bir kez daha kanıtladı. Eşine az rastlanır nitelikte bir kalabalıkla son yolculuğuna uğurlanan Gürses’in cenazesine yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı, hatta bir nevi izdiham yaşandığı söylendi. Kısacası Müslüm Gürses’in kendisi gibi cenazesi de bu dünyada unutulmaz sahneler bıraktı.

Müslüm Gürses’in Eşi Muhterem Nur Kimdir?

Müslüm Gürses başlığı altında kısaca Muhterem Nur’dan da bahsedecek olursak şu bilgileri verebiliriz. Gerçek adı Aysel Muhterem Kısa olan ünlü isim, 31 Aralık 1932’de Makedonya’nın Manastır şehrinde dünyaya geldi. 16 yaşındaki annesi doğumda ölen ve babasını hiç tanımayan Muhterem Hanım, teyzesi tarafından büyütüldü ve küçük yaşta diğer Müslümanlarla birlikte Türkiye’ye göç etti.

İlkokulu bitirdikten sonra fabrika işçisi olarak çalışmaya başlayan Muhterem, figüranlık yaparak sinema hayatına başladı. İlk başlarda hızla yükselse de sonrasında birtakım sorunlar yaşadı ancak durumu toparlamayı başardı. Bir dönem şarkıcılık da yapan Muhterem Nur, 1982’de Müslüm Gürses ile tanıştı ve 1986’da hiç ayrılmamak üzere evlendi.

Müslüm Gürses’in Filmleri

Müslüm Gürses’in Filmleri1979 yılında ilk defa İsyankar filmiyle kamera karşısına geçen Gürses, toplam 38 sinema filminde rol almıştır. Bunlar tarihleriyle birlikte şu şekildedir:

Erkin Koray Kimdir? Hayatı ve Eserleri

İsyankar, Bağrı Yanık, İtirazım Var, Hasret, Kul Sevdası, Zeytin Gözlüm, Mutlu Ol Yeter, Anlatamadım, Ağlattı Kader, Bir Yıldız Doğuyor, Çare Sende Allah’ım, Garibanlar, Sev Yeter, Güldür Yüzümü, İkizler, Kul Kuldan Beter, Yaranamadım, Beleşçiler, Çığlık, Seher Vakti, Töre, Yıkıla Yıkıla, Kader Rüzgarı, Kısmetin En Güzeli, Küskünüm, Oğlum, Talihsizler, Sevmemeli, Yalnızlık Korkusu, Dertler İnsanı, Dünya Boştur, Bir Akıllı Bir Deli, Muhabbet Kuşları, Ömerçip, Balans ve Manevra, Amerikalılar Karadeniz’de 2, Esrarlı Gözler, Şov Bizinıs.

Müslüm Gürses’in Albümleri

Müslüm Gürses’in AlbümleriMüziğe olan yeteneğini küçük yaşlarında fark eden Müslüm Gürses, hayatı boyunca pek çok albüm ve plak çıkartmıştır. İlk olarak 1968 tarihli Emmioğlu/Ovada Taşa Basma isimli plağını çıkartan Gürses, 1969’da İstanbul’da çıkarttığı Sevda Yüklü Kervanlar/Vurma Güzel Vurma ile 300 bin adet satarak büyük bir başarı yakalamıştır.

Daha sonra da pek çok plak çıkartan sanatçının diskografisinde onlarca albüm yer almış, sanatçı kendine has tarzıyla milyonların beğenisini kazanmıştır. Albümlerinden bazıları; Küskünüm, Tanrı İstemezse, Anlatamadım, Gitme, Aldatılanla, Maziden Bir Demet, Dünya Yalan, Müslümce 92, Sandık, Baba Şarkılar’dır. Sonuçta Müslüm Gürses; Aklı Yok, Unutamadım, Affet, Tanrı İstemezse, Bir Bilebilsen, Nilüfer, Gitme gibi pek çok unutulmaz şarkısıyla hafızalara kazınmıştır.


Rutkay Aziz Kimdir? Hayatı ve Eserleri

$
0
0

Uzun yıllar boyunca Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sanat yönetmenliği, oyunculuk ve aynı zamanda yönetmenlik yapan Rutkay Aziz, birçok tiyatro eserine imza atmıştır. Öğrenim gördüğü Avusturya Lisesi’nde soy isimleri, isimlerden önce okunduğundan asıl adı olan Ünal Aziz Rutkay yerine, Rutkay Aziz ismi söylenegelmiştir ve sanatçı o ismi kullanmaktadır.

Kızı Doğa Rutkay ile birlikte bir bankanın reklam filmlerinde oynayan Rutkay Aziz birçok ödüle layık görülmüştür. İlk sinema filmi olan Yer Demir Gök Bakır’ı, Sis, Ada, Ölü Bir Deniz, Piano Piano Bacaksız adlı eserler izlemiştir. Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın başkanlığını yapmakta olan Rutkay Aziz, tiyatro dışında şiir okuma ve yazma ile de ilgilenmektedir. Seslendirdiği Barış adlı şiir dinleyiciler tarafından ilgi görmüştür.

Müslüm Gürses Kimdir? Hayatı ve Eserleri
Müslüm Gürses Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Almanca ve Fransızca’yı iyi bilen sanatçı, Ziya Öztan yönetmeliğindeki Cumhuriyet adlı filmde Mustafa Kemal Atatürk’e hayat veren karakter olmuştur. İlk başta Atatürk rolü için tereddüt etse de sergilediği oyunculuk ile beğenilmiş ve kendisi de bundan gurur duymuştur. Gerek röportajlarında gerek festivallerde dile getirdiği sözler ile de dikkat çekmeyi başarmıştır.

Rutkay Aziz Kimdir?

Rutkay Aziz Kimdir?1947 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Sanat yönetmenliği, tiyatro, sinema filmleri ve dizilerde oyunculuk yapan, aynı zamanda yönetmen olan Rutkay Aziz, Fikri Rutkay’ın oğludur. İstanbul Karaköy’de bulunan Avusturya Lisesi’nde öğrenim görmüştür. Bu yıllarda tiyatroyla ilgilenmeye başlayıp Muhsin Ertuğrul yönetimindeki LCC Tiyatro Okulu’nda eğitim almıştır.

Rutkay Aziz, Galatasaray Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’nde ise lisans eğitimini tamamlamıştır. Peter Weiss’ın Marat-Sade adlı eseri (Murat rolü) sanatçının ilk tiyatro deneyimi olmuştur. Kendisi gibi oyuncu olan Doğa Rutkay’ın babasıdır.

Rutkay Aziz’in Hayatı

Rutkay Aziz’in Hayatı“Tiyatro tutkusu giderek hayata daha bir demokrat, daha bir özgürlükçü, daha bir barışçıl bakmamı sağladı.” diyen usta isim, kariyerine 1971’den sonra Ankara Sanat Tiyatrosu’nda devam edip burada profesyonel olarak ilerlemiştir. Bir röportajında çocukluk yıllarının çok mutlu geçtiğini ve tiyatroya başlama sürecinde babasının kendisini çok desteklediğini söyleyen Aziz, 1973 yılında yine Ankara Sanat Tiyatrosu’nda sanat yönetmenliği ve yönetmenlik yapmıştır.

Yaşar Kemal’in aynı adlı romanından uyarlanan Yer Demir Gök Bakır adlı filmle 1987 yılında ilk sinema deneyimini yaşamıştır. Zülfü Livaneli’nin çektiği bu filmde yine onun müzikleri kullanılmıştır.

1988’de yine bir Zülfü Livaneli filmi olan Sis’te ünlü yönetmen Elia Kazan’la birlikte rol almıştır. Bu filmde ülkemizin yakın zamanlarda yaşadığı iki farklı siyasal toplumsal dönemden enteresan kesitler yer almaktadır.

1989’da rol aldığı Ada ise ona Türkan Şoray, Orhan Alkan, Nilüfer Açıkalın gibi isimlerle aynı sahneyi paylaşma fırsatı vermiştir. Türkan Şoray’la başrolü paylaştığı Ölü Bir Deniz ve 1990 yılında da Piano Piano Bacaksız adlı filmlerde rol almıştır.

Televizyonda ise tarihi bir Türk dizisi olan Yunus Emre (1989); Hale Soygazi ve Uğur Polat’la başrolleri paylaştığı ve Zeynep Avcı’nın senaryosunu yazdığı Cahide (1989) ve Aydan Şener ile birlikte Tutku (1996) dizilerinde oynamıştır.

Ziya Öztan’ın yönetmenliğindeki Kurtuluş (1994) filminde savaş dönemi ele alınıp objektif bir anlatım kullanılmıştır. Bu eser çok ilgi görmekle birlikte Türk sineması için bir başyapıt niteliği taşır. Savaş Dinçel, Yavuz Bingöl gibi isimlerle birlikte oynadığı Cumhuriyet (1998) adlı eserlerde Mustafa Kemal Atatürk’e hayat veren sanatçı buradaki oyunculuğuyla da beğenilmiştir.

Üstlendiği bu rolle ilgili düşüncelerini, “Mustafa Kemal rolünün benim hayatımda çok ayrı bir yeri var. Ziya o teklifi bana getirdiğinde karşılıklı titredik ‘Ne yapacağız’ diye. Korktuk. Ben ona hiçbir zaman sadece bir rol olarak bakmadım, büyük bir sorumluluktu çünkü. Gerçekten çok heyecanlandım, çok ürktüm. Tamam, saçı boyayacağız, bıyığı form vereceğiz, lens takacağız ama bütün bunları yapalım bir görelim. Eğer içimize siniyorsa yola çıkalım, sinmiyorsa bitirelim. Sen hemen başka bir şey düşün dedim. Fotoğraflar çok önemliydi. Sigara içişi, kahve fincanını tutuşu, bakışı, duruşu… Emrederken bile teşekkür eden bir karakter.” şeklinde dile getirmiştir.

Tarihimizle ilgili gerçeklere parmak basan Cumhuriyet, izleyiciler tarafından ‘Her Türk’ün izlemesi gereken filmlerden biri’ olarak nitelendirilmektedir. Kurtuluş ve Cumhuriyet, sinemada film olarak yayınlanmakla birlikte aynı zamanda televizyonda dizi olarak da yayınlanmıştır.

Tiyatro faaliyetleri dışında şiir okuma ve yazmaya da ilgi duyan sanatçı, birçok televizyon yapımlarında da rol almıştır. 1999 yılında Türkiye’nin en uzun soluklu televizyon dizisi olan Bizimkiler’in yönetmeni olan Yalçın Yelence yönetmenliğindeki Duruşma adlı filmde avukat Rafet karakterini canlandırmıştır.

Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın başkanlığını yapmakta olan ünlü tiyatrocu, Nuran Duru ile dünya evine girip 1983 yılında boşanmıştır. Bu evliliğinden günümüzde oyunculuk yapmakta olan Doğa Rutkay (d. 30 Ekim 1978) adında bir kızı vardır. Daha sonraları Çiğdem Rutkay ile evlilik yapmıştır.

2004 yılında popüler bir dizi olan ve ATV’de yayınlanan Avrupa Yakası adlı dizide Çapkın Bülent karakterini canlandırmıştır. Yaşamı boyunca birçok ödüle layık görülen Rutkay Aziz, Evler Evler adlı eserle En İyi Oyuncu, Sis adlı filmle Türkiye Sinema Yazarları Derneği En İyi Erkek Oyuncu ödülünü almıştır.

2012’de Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin açılış gecesinde ödülünü alırken yaptığı konuşmayla adeta milyonların sesine tercüman olmuş, olağanüstü geri dönüşler almıştır. Konuşmasının bu derece ilgi görmesinin nedenini kendisi de bir takım düşünce ve duygulara ortak olmasına bağlamıştır.

Rutkay Aziz’in Eserleri

Rutkay Aziz’in EserleriRutkay Aziz hayatını sanata adayarak geçirdiği için birçok sinema filmi, televizyon dizisi ve tiyatro oyununda yer almıştır. Aynı zamanda kendi yönettiği oyunların da sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Şimdi bu önemli kişinin tüm eserlerine detaylarıyla göz atalım:

Rutkay Aziz’in Yönettiği Tiyatro Oyunları

Rutkay Aziz, Ankara Sanat Tiyatrosu’nda birçok oyun yönetmiştir. 30 kadar tiyatro oyununu burada yönetmesi dışında, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda ve Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu’nda da birer oyun yönetmiştir.

  • 403. Kilometre (İsmet Küntay, 1972)
  • El Kapısı (Bilgesu Erenus, 1972)
  • Ana (Maksim Gorki, 1974)
  • Nereye Payidar (Bilgesu Erenus, 1975)
  • Komün Günleri (Bertolt Brecht, 1976)
  • Zengin Mutfağı (Vasıf Öngören, 1977)
  • Sakıncalı Piyade (Uğur Mumcu, 1977)
  • Tak-Tik (Bertolt Brecht, 1978)
  • Oyun Nasıl Oynanmalı (Vasıf Öngören, 1979)
  • Sınırda (Muzaffer İzgü, 1980)
  • İyi Bir Vatandaş Aranıyor (Ataol Behramoğlu, 1980)
  • Rumuz Goncagül (Oktay Arayıcı, 1981)
  • Yaz Misafirleri (Maksim Gorki, 1982)
  • Güneyli Bayan (Bilgesu Erenus, 1983)
  • Galile’nin Yaşamı (Bertolt Brecht, 1983)
  • Bir Ceza Avukatının Anıları (Faruk Erem, 1984)
  • Rumuz Goncagül (Oktay Arayıcı, 1985)
  • Bir Halk Düşmanı (Henrik Ibsen, 1985)
  • Zengin Mutfağı (Vasıf Öngören, 1986)
  • Silahşörün Gölgesi (Sean O Casey, 1987)
  • Sonuncular (Maksim Gorki, 1987)
  • Kayıplar (Riel Dorfman, 1988)
  • Sacco ile Vanzetti (Howard Fast, 1988)
  • Mefisto (Klaus Mann, 1989)
  • Yolcu (Nazım Hikmet, 1991)
  • Yer Demir Gök Bakır (Yaşar Kemal, 1993)
  • Sakıncalı Piyade (Uğur Mumcu, 1993)
  • Ay, Carmela! (Jose Sanches Sinisterra, 1994)
  • Pazar Keyfi (G. Mitchelle, 1994)
  • Jan Dark Davası (Bertolt Brecht, 1994)
  • Akrep (oyun) (Eşber Yagmurdereli, 1998)
  • Memleketimden İnsan Manzaraları (Nazım Hikmet, 2001) – İstanbul Şehir Tiyatrosu
  • Benim Meskenim Dağlardır (Sabahattin Ali, 2003)
  • Adalet Sizsiniz (Ümit Denizer, 2012) – Perdeci Oyuncular, Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu

Rutkay Aziz’in Rol Aldığı Tiyatro Oyunları

Tiyatroya nasıl başladığıyla ilgili sorulara “Bakırköy Lisesi’nde felsefe hocam Neriman Hanım beni tiyatroyla tanıştırdı, tiyatroya yöneltti. Bende o ışığı gördü. Onun sayesinde oldu, beni motive etti. O zamanlar bizim akşam gazetemiz vardı, liseler arası yarışmalar yapardı. Orada en iyi erkek oyuncu seçilince hayatım değişti açıkçası. Tiyatro benim yaşamımda soyut bir şey değil. Tiyatro ile beraber ben insanı, emeği, demokrasiyi, özgürlüğü, barışı, savaşsız bir dünyayı sevdim. Tiyatro bana bunları öğretti, beni biçimlendirdi, bu da benim için önemliydi. Sırf tiyatro değil yani olay” şeklinde cevap vermiştir.

Sanatçının Ankara Sanat Tiyatrosu’nda rol aldığı oyunlar sırasıyla aşağıda listelenmiştir:

  • Nafile Dünya (Oktay Arayıcı, 1970)
  • Sait Hop Sait (Aziz Nesin, 1970)
  • Hitler Rejimini Korku ve Sefaleti (Bertolt Brecht, 1971)
  • Evler Evler (İsmet Küntay, 1972)
  • 403. Kilometre (İsmet Küntay, 1972)
  • El Kapısı (Bilgesu Erenus, 1972)
  • Ana (Maksim Gorki)
  • Dimitrof (Hedda Zinner, 1974)
  • Komün Günleri (Bertolt Brecht, 1976)
  • Sakıncalı Piyade (Uğur Mumcu, 1977)
  • Tak-Tik (Bertolt Brecht, 1978)
  • Oyun Nasıl Oynanmalı (Vasıf Öngören, 1979)
  • Ferhat ile Şirin (Nazım Hikmet, 1979)
  • Hikaye-i Mahmut Bedrettin (Mehmet Akan, 1980)
  • Rumuz Goncagül (Oktay Arayıcı, 1981)
  • Güneyli Bayan (Bilgesu Erenus, 1983)
  • Galile’nin Yaşamı (Bertolt Brecht, 1983)
  • Rumuz Goncagül (Oktay Arayıcı, 1985)
  • Bir Halk Düşmanı (Henrik Ibsen, 1985)
  • Silahşörün Gölgesi (Sean O Casey, 1987)
  • Ayak Takımı Arasında (Maksim Gorki, 1990)
  • Adalet Sizsiniz (Ümit Denizer, 2012) – Perdeci oyuncular, Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu

Rutkay Aziz’in Rol Aldığı Filmler

Değerli sanatçı, tiyatro dışında birçok filmde de rol almıştır. Birçoğu unutulmazlar listesine giren bu filmler şu şekilde:

  • Yol, 1981 (Seslendirme)
  • Yer Demir Gök Bakır, 1987 (Taşbaş)
  • Ada, 1988 (Eser’in eski eşi)
  • Sis, 1988 (Ali Fırat)
  • Ölü Bir Deniz, 1989 (Ragıp)
  • Gizli Yüz, 1990 (Saatçi)
  • Piano Piano Bacaksız, 1992 (Kerim)
  • Cumhuriyet, 1998 (Mustafa Kemal Atatürk)
  • Duruşma, 1999 (Avukat Rafet)
  • Gülüm, 2002 (Salim)
  • Halk Düşmanı, 2004 (Serdar)
  • Hicran Sokağı, 2007 (Hakkı Necip)
  • Vesaire Vesaire, 2008 (Arda)
  • Takiye: Allah’ın Yolunda (Hüseyin Çelik)
  • Yol Ayrımı, 2017 (Altan)

Rutkay Aziz’in Rol Aldığı Dizileri

Bizimkiler gibi unutulmaz dizilere de imzasını atan Rutkay Aziz, televizyon ekranlarının unutulmaz isimlerinden olmuştur. İşte rol aldığı diziler:

  • Bizimkiler, 1989-2002 (Cenap)
  • Cahide, 1989 (Ziya Öztan)
  • Geçmiş Bahar Mimozaları, 1989 (Okan Uysaler)
  • İçimizden Biri: Yunus Emre, 1989 (Yunus Emre)
  • Yazlıkçılar, 1993 (Ferit)
  • Gözlerinde Son Gece, 1996
  • Kara Melek, 1996-1999
  • Kurtuluş, 1996 (Mustafa Kemal Atatürk)
  • Tutku, 1996 (Selçuk)
  • The Sopranos, 1999 (Türkçe Seslendirme)
  • Savunma, 2001 (Arda)
  • Her Şey Aşk İçin, 2002
  • Yaz Gülü, 2002 (Fuat)
  • Hayat Bilgisi, 2002-2004 (Tekin Şahiner)
  • Avrupa Yakası, 2004-2009 (Bülent Onaran)
  • Aşkın Mucizeleri, 2004 (Sunucu)
  • İstanbul Şahidimdir, 2004 (Cemal)
  • Şölen, 2007 (Cumhur)
  • Gurbet Kuşları, 2008 (Fikri Sönmez)
  • Sırat, 2011 (Galip Sancaktar)
  • Yalan Dünya, 2013-2014 (Timur Alsancak)
  • Poyraz Karayel 3. Sezon, 2016
  • Kayıtdışı, 2017

Rutkay Aziz’in Aldığı Ödüller

Rutkay Aziz’in Aldığı ÖdüllerDeğerli sanatçının aldığı ödüller de şu şekildedir:

  • 48. Altın Portakal Film Festivali Sanatta Sosyal Sorumluluk Ödülü
  • ‘Evler Evler’ adlı oyun ile En İyi Erkek Oyuncu Ödülü
  • ‘Sis’ filmiyle Türkiye Sinema Yazarları Derneği En İyi Erkek Oyuncu Ödülü

Rutkay Aziz’in Sözleri

Rutkay Aziz’in SözleriArif Keskiner’in sahip olduğu Çiçek Bar’da Birgül Kopuz’un yaptığı bir röportajda erkekler üzerine şunları söylemiştir:

“Erkekler ağlamaz derler ama ne ilgisi var. Bal gibi ağlar. İnsana dair hiçbir duygu, hiçbir durum yabancı değil bu hayatta.”

Aynı röportajı bu sözleriyle sonlandırmıştır:

“Eğer sizi beğenen insanlar varsa daha bir ürkek, daha bir sorumlu olarak yaşamaya başlıyorsunuz, daha hatasız olmak istiyorsunuz.”

Rıfat Ilgaz Kimdir? Hayatı ve Eserleri
Rıfat Ilgaz Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yaptığı unutulmaz konuşmadan bir parça:

“Neden bu noktaya geldik, bu apolitikliğin nedeni nedir dersek, bunun mimarı 12 Eylül darbesi ve Özallaşma sürecidir.”

Aynı festivaldeki şu sözleri de geceye damga vurmuştur:

“Gerçek sanatçılar ülkesinin ve dünyanın gerçeklerine tanık olmakla yükümlüdür.”

Sanatçının Cumhuriyet ve demokrasi üzerine söylediği şu sözler de unutulmaz olmuştur:

“Adalet Sizsiniz. Atatürk; Cumhuriyet demek, demokrasi demek, insan hakkı demek, büyük devlet adamı demektir. Ata’nın manevi değerleri bizim kutsalımızdır.”

Roman Nedir? Özellikleri ve Türleri Nelerdir?

$
0
0

Roman konusu hakkında bilgilendirici yazımıza başlamadan önce, sizlere kısaca kitap okumanın faydalarından bahsetmek istiyoruz. Etrafınızda mutlaka düzenli kitap okuma alışkanlığı olan, kitap okumadığı günlerde kendisinde bazı eksiklikler hissettiğini söyleyen insanlar vardır. Peki, bu insanların neden kitap okumayı bu kadar çok sevdiğini ya da nasıl bir faydası olduğunu hiç merak ettiniz mi?

Öncelikle düzenli kitap okuyan bir insan hayatının hiçbir döneminde yalnız kalmaz, çünkü kitaplar en iyi dostlarımızdır. Çok okuyan insanların kelime hazinesi gelişir, özellikle toplum önünde konuşma yapılması gereken bir meslek grubundaysanız, size katkısı büyük olacaktır. Kitap okumak stresi azaltır, sakinleşmenizi ve var olan sıkıntılarınızı düşünmemenizi sağlar. Hayal gücünüzü geliştirerek, analiz etme kabiliyetinizi artırır.

Şiir Nedir? Türleri ve Türk Edebiyatında Şiirin Yeri
Şiir Nedir? Türleri ve Türk Edebiyatında Şiirin Yeri

Çok kitap okuyan insanların empati kurma yeteneğinin daha iyi olduğu ve insanlarla iletişiminin kuvvetli olduğu tespit edilmiştir. Bunların dışında hayata bakış açınızı değiştirir, hiç bilmediğiniz bir dönemde yaşamanızı, hiç tanımadığınız insanlar gibi düşünmenizi sağlar, hızlı düşünmenizi sağlar ve hayatı sevdirir. Bilgihanem.com okurları için hazırladığımız bu yazıda ise sizlere en çok okunan kitap türü olan roman hakkında bilgiler paylaşacağız.

Roman Nedir?

Roman Nedir?Roman, kişilerin başından geçen olayları, yaşanmışlıkları, belirli bir kronolojik sıralama içerisinde, mantık, duygu ve sanat çerçevesinde öykülenmiş uzun anlatılardır. Olmuş ya da olabilecek nitelikteki olayları konu edinen edebi türdür. Hikayelere göre daha uzun ve olay merkezli değil; kişi merkezli yazılardır. Her romanın kendine has bir dili vardır. Çünkü her yazar anlatmak istediği olayı kendi üslubuyla aktarır.

Ancak hepsi bir düz yazı niteliğindedir. Romanlar, kitapseverlerin en sevdiği türlerdendir şüphesiz. Kimi zaman hayal dünyasını yansıtan kimi zaman da yaşanmış hikayeleri anlatan romanlar, edebiyatın en önemli parçasıdır. Mutlaka bir mantık ilişkisi içerisindedir ve sanatsal öğeler içerir.

Bir düz yazı niteliğinde olan roman, insanların başından geçen bir serüveni anlatabildiği gibi, hiç yaşanmamış tamamen hayal ürünü olan olaylardan da oluşabilmektedir. Oldukça uzun bir anlatımdan oluşurlar, olaylar; yer, zaman ve kişi bütünlüğü ile yansıtılır.

Amaç okuyucunun olayı birebir yaşamasını sağlamaktır. Temel olarak 4 öğe bulunmaktadır. Bunlar; yer, zaman, olay ve karakterlerin oluşturduğu kişi kadrosudur. Genellikle çoğunda geniş bir kişi kadrosu bulunur.

Baş karakterin yanında yer alan yardımcı karakterler ise zenginlik katmaktadır. Olay zinciri denilen durumda iç içe geçmiş birçok olay yaşanır ve bunlar yer-zaman ikilisiyle uyumlu şekilde okuyucuya aktarılır.

Romanın Özellikleri Nelerdir?

Romanın Özellikleri Nelerdir?Romanlar genellikle düz yazı ile yazılırlar ancak ara ara nazım öğeleri de içerebilirler. Bahsi geçen olaylar genellikle sıradan insanların, klasik yaşantılarından ibarettir. Bahsi geçen mekanlar sıklıkla sokaklar, evler, meyhaneler gibi olağan yerlerdir. Kullanılan dil, şiirlerde olduğu gibi süslü ve sanatlı değildir.

Romanın genel özellikleri şunlardır;

  • Hikayelere göre daha uzundur.
  • Yer alan kahramanlar ve kişiler hakkında genellikle detaylı bilgi verilir.
  • Yaşanmış veya yaşanması muhtemel olayları konu edinebilir.
  • Olayların geçtiği yerler tasvir edilir yani belirleyici ifadelerle okurun zihninde canlandırılmaya çalışılır.
  • Olay, yer, zaman ve kişi en önemli unsurlarıdır.
  • İşlendiği konulara göre türlere ayrılır.
  • Tek bir olay anlatıldığı gibi, birbirine bağlantılı birden çok olay da konu edinebilir.
  • Olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi bulunmaktadır.
  • Her olay mutlaka belli bir zaman diliminde gerçekleşmektedir.
  • Genellikle –di’li geçmiş zaman kullanılır.
  • Gerçek ve kozmik olmak üzere iki tür zaman vardır.
  • Yazarın ve okuyucunun  olmak üzere iki tür bakış açısı bulunmaktadır.

Romanın Türleri Nelerdir?

Romanın Türleri Nelerdir?

Kitaplar vakit öldürmek için veya öylesine okunan şeyler değildir. Her kitabın kendine has bir türü ve özelliği vardır. İnsanlar zevkleri doğrultusunda kitap seçerler. Kimisi tarih kitaplarına bayılırken, kimisi aşk, kimisi de polisiye romanları sevebilir. Edebiyatın düz yazı türü olan roman, tür bakımından en zengin aileye sahiptir. Romanlar kendi aralarında konu ve üslup bakımından alt türlere ayrılmaktadırlar.

Üslup Bakımından Romanlar

Anlatıldığı konuya göre sınıflandırma yapmadan önce üslup bakımından roman türlerine değineceğiz. Bazıları gerçekçi yaklaşımla, bazıları duygusallıkla, bazıları ise bilimsel yaklaşımla kaleme alınır. Buna göre üsluplarına göre romanları şu şekilde sınıflandırabiliriz;

Romantik Roman

Duyguları, arzuları, hisleri doğal ve gerçek kavramlar olarak kabul eder. Bunun yanında acı ve keder de bu türün temelinde yer alır. Bu türe örnek olarak Sir Walter Scott’un,  Jean Jacques Rousseau eserleri, Goethe’nin ve Victor Hugo’nun romanlarından bazıları verilebilir.

Realistik (Gerçekçi) Roman

Anlatım dili kuru ve genellikle kuşkucu bir yaklaşıma sahiptir. Olayları gerçekleriyle ortaya koymayı hedefler. Türe örnek olarak Balzac eserleri ve Stendhal eserleri verilebilir.

Estetik Roman

Belirli bir şekil ve anlatım çizgisinde yazılmış eserlerdir. Estetik romanın en önemli türlerini Gustave Flaubert vermiştir.

İzlenimci Roman

Dışarıdaki hayatın gerçeklerinden çok duygulara, kişinin iç yaşantısının betimlemesine dikkat edilir.

Dışavurumcu Roman

20. yüzyılda kendini gösteren bu biçim, insan hayatını belirleyen toplum ve millet karşıtı güçlerin belirtilmesi ile meydana getirilir. Dostoyevski, Kafka, Beckett’in yazdığı romanların bu türün en iyi örneklerindendir.

Yeni Roman

1930’lu yıllardan sonra ortaya çıkan bu tür dışavurumculuğa benzemektedir. Roman yazmanın imkansızlığını anlatan romanlardır.

Konularına (Temasına) Göre Romanlar

Edebiyat dünyasında zenginlik bakımından en kapsamlı türün romanda olduğu söylenebilir. Her dönemde yazılan romanlar o dönemin toplumsal olaylarını, dini yaşayış şeklini veya sosyal düzeni anlatır. Anlattığı konuya göre roman türleri şunlardır;

Tarihi Roman

Tarihi romanlar konuları bakımından kendi aralarında çeşitlenmiştir. Gotik roman, ruh bilimsel, oluşum, töre tarihi romanların alt başlıklarıdır. Eserde bahsi geçen kahramanlar gerçek kişiler olabileceği gibi hayal ürünü de olabilirler. Dünya edebiyatına bakıldığında ilk örneklerini Walter Scott vermiştir. Türk edebiyatında ise bu türle anılan isimler, Ahmet Mithat ve Namık Kemal’dir.

Duygusal Roman

Kişilerin duygusal yaşamlarını, özenli bir biçimde anlatan romanlardır. Bazı zamanlar yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularına etki etmesi olayı görülebilir. Sterne, Rousseau, Favette gibi önemli isimlerin birkaç romanı bu türe örnek verilebilir.

Psikolojik Roman

Kişilerin ruhsal durumlarıyla yakından ilgilenen ve çözmeye çalışan roman türleridir. Oldukça serinkanlı ve denetli şekilde yazılması ile duygusal romandan ayrılmış olurlar. Psikolojik romanda çığır açan Abbe Prevost’un Manon Lescaut adlı eseridir. Bu eser diğer roman yazarlarını da etkilemiş ve türün gelişmesine önemli bir yere sahip olmuştur. Türkiye’de ilk psikolojik roman Mehmet Rauf’un Eylül isimli eseridir.

Polisiye (Macera) Roman

Cinayet, gizem, suç, ceset, katil gibi öğeler içeren ve sürekli bir adrenalin halinde ilerleyen roman çeşididir. Bu alandaki en iyi isim şüphesiz Agahta Christie’dir. Türk romancılarından ise Ahmet Ümit polisiye tarzı romanlar yazmaktadır. Bu tür romanlarda konu; kim kimi öldürdü? Nasıl öldü? Neden öldü? Soruları etrafında şekillenir.

Fantastik Roman

Tamamen hayal gücüne dayanan romanlardır. 19.yüzyıl bu türün gelişmesinde önemli bilimsel gelişmelere sahip olmuştur. Vampir, hayalet gibi varlığı kesin olmayan ve tamamen hayal ürünü olan öğeleri içerir.

Fıkra Nedir? Özellikleri, Çeşitleri, Tarihçesi ve Türk Edebiyatındaki Yeri
Fıkra Nedir? Özellikleri, Çeşitleri, Tarihçesi ve Türk Edebiyatındaki Yeri

Çizgi Roman

Çizgi romanlar, olayları resimlerle ifade eden türlerdir. Birbirini takip eden yüzlerce resimden meydana gelirler. Bu türü başlı başına bir sanat dalıdır.

Hikaye ve Roman Arasındaki Farklar Nelerdir?

Hikaye ve Roman Arasındaki Farklar Nelerdir?

Hikayeler ve romanlar aracında ciddi bir hacim farkı vardır. Hikayeler oldukça kısayken romanlar hikayelerden oldukça fazla kelime sayısına sahiptir. İki edebi tür arasındaki benzerlik ve farklılıklar şu şekildedir;

  • Hikayelerde temel olan olaydır. Bu durum romanlarda olay yerine kişi getirilerek farkı açıklanabilir.
  • Hikayelerde tek bir olay söz konusudur ama romanlarda birbirleri ile ilişkili onlarca olay bulunur. Tüm olaylar birbirini takip eder.
  • Hikayelerde mekanlar belirli alanlardır ve sınırlıdır. Romanlarda ise mekan konusunda sınırlama yoktur ve kişiler hemen her alanda bulunabilirler.
  • Hikayede kişi sayısı az, romanda fazladır.
  • Hikaye tek, roman çok boyutludur.
  • Her ikisi de edebi bir türdür.
  • Her ikisinde de olayın geçtiği yer bellidir.
  • Her ikisinde de yazan kişi bellidir.
  • Her ikisinde de gerçek veya gerçeğe yakın olaylar anlatılır.

Leonardo Da Vinci Kimdir? Hayatı ve En Ünlü 15 Eseri

$
0
0

Yaşadığı dönemin çok daha ötesinde başarılara imza atan bu isim, eşsiz zekası ve üstün yetenekleriyle dünyanın gelmiş geçmiş en büyük dehasıdır.

Sadece bilim ve sanat alanında değil, akla gelebilecek her konuda kendini geliştirmeyi başarmıştır. Eserleri geçen yüzyıllara rağmen değerinden hiçbir şey kaybetmemiştir.

Alfred Sisley Kimdir? Hayatı ve Eserleri
Alfred Sisley Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Ömrünü araştırmaya ve öğrenmeye adamış bu kusursuz yeteneğin hayatını, ünlü eserlerini ve hakkında az bilinen gerçekleri sizler için araştırdık.

Leonardo Da Vinci Kimdir?

Leonardo Da Vinci Kimdir?15 Nisan 1452’de İtalya’nın Floransa şehrinde hayata gözlerini açmıştır. Asıl adı Leonardo di ser Piero da Vinci’dir. Bu isim, “Vinci’li üstad Piero’nun oğlu Leonardo” anlamına gelmektedir.Aile yaşamıyla ilgili bilgilerin doğruluğu kanıtlanamasa da bazı yerlerde doğar doğmaz dedesinin yanına gönderildiği yer alır.

Babası genç bir noter (bazı kaynaklara göre avukat) olan Piero; annesi ise bir köle olduğu rivayet edilen çiftçi kızı Caterina’ydı. Annesi soylu bir aileye mensup olmadığı için babası onunla evlenememiş ve Leonardo evlilik dışı bir çocuk olarak dünyaya gelmiştir.

Kısa bir süre sonra babasının velayetine geçirilmiştir. Babasının evinde büyümüş, annesini hiç görememiştir. Bazı kaynaklarda da beş yaşına kadar annesiyle yaşayıp sonraları başka bir evlilik yapan babasıyla yaşadığı yer almaktadır. Küçük yaşlarıyla ilgili ne yazık ki az sayıda ve net olmayan bilgiler mevcuttur.

Rönesans Dönemi’nin binlerce yıla damga vuran bu dahi isim bilinenin aksine sadece ressam değil; mucit, heykeltraş, mimar, jeolog, botanist, kartograf, matematikçi, mühendis, bilim adamı, ressam, filozof, anatomist, astronomdur. Bu derece farklı alanlarda çeşitli başarılara imza atmıştır.

Sadece yaşadığı döneme değil, mükemmelliğin ve insan zekasının en çok iz bırakan insanı olarak dünya tarihine adını yazdırmıştır. Aile yaşamıyla ilgili bilgilerin doğruluğu kanıtlanamasa da Leonardo’nun ailede amcası Francisco dışında kimseden sevgi görmediği bilinmektedir.

Leonardo Da Vinci’nin Hayatı

Leonardo Da Vinci’nin HayatıHenüz küçük yaşlardayken yetenekleri ve üstün zekası keşfedilen Leonardo da Vinci, ilköğrenim çağlarında matematiğe ilgi duymaya başlamıştır. Matematik problemleri çözmedeki başarılarıyla, bunun yanı sıra çizdiği resimlerle büyük beğeniler toplamıştır. Bunların yanı sıra lir çalıp, müziğe de ilgi duyduğu bilinmekteydi. Kısacası zekası ve sanatsal eğilimleri erkenden ortaya çıkmıştı.

On dört yaşına kadar dede ve babaannesinin yanında kaldığı, sonra her ikisi de ölünce yeniden Floransa’ya babasının yanına yerleştiği bazı kaynaklarca bilinmektedir. Bu zamanlarda yetenekleri kısa sürede babası tarafından keşfedilmiş ve on altı yaşlarındayken o dönemin tanınmış bir ismi olan Andrea del Verrochio’nun yanına çırak olarak verilmiştir. Hevesle burada çalışan Leonardo becerileriyle ustasını etkilemiştir. Latin ve Grek klasikleriyle felsefe, anatomi, matematik alanında gelişmesine ustası yardımcı olmuştur.

Çalıştığı atölyede sadece ustasıyla değil aynı zamanda dönemin ünlü isimleri Botticelli, Perugino, Lorenzo di Credi, Botticini ve Biagio d’Antonio ile tanışma fırsatı bulmuş ve onlardan iyi bir sanat eğitimi almıştır. Arno Manzarası ve Müneccim Kralların Tapınması adlı eserlerinin bu dönemde yaratmıştır.

Gençlik Yılları

O dönemlerde evlilik dışı doğan çocukların üniversite eğitimi alması yasak olduğu için lisans eğitimi görememiştir. Haziran 1472’de artık Floransa’lı ressamlar loncasının defterinde bağımsız bir ressam olarak adı geçmeye başlamıştır.

Örneklerini doğadan alan ilk ressam özelliğini kazanmıştır. Eski resim anlayışının biçim ve renk çalışmalarını geliştirerek ışık ve gölge etkilerinin farkına varan ilk isim Leonardo olmuştur. Sadece resme odaklı kalmayıp, gözün yapısını da incelemiştir.

Anatomiye de fazlaca merakı olan Leonardo da Vinci, insan ve hayvan bedeninin yapısını incelemiş, bu konular üzerine de çeşitli resimler çizmiştir. Onun çok yönlü zekası, ilk deyoloji ve botanik bilimine öncülük etmesini de sağlamıştır.

Milano Dükü Hizmetinde

1482’de Floransa’dan ayrılıp Milano dükü Sforza’nın yanında çalışmaya başlamıştır. Dünya tarihinin en sıradışı iş başvurusu mektubunu bu işe alınabilmek için Milano düküne yazmıştır. Sforza’ya köprüler, heykeller, silahlar yapmıştır.

1485-1490 yılları arasında birçok öğrenciyi yetiştirmiştir.  17 yıl kadar Milano dükünün yanında çalışmış, kendini iyice geliştirmiştir. Onun sahip olduğu yeteneklerden oldukça etkilenen dük zaman içinde Leonardo’yu eğlenceler ve gösterilerinin aranan yüzü yapmıştır. O yıllarda Leonardo hicivler, şarkılar yazıp; bir yandan da Milano’da görülen bir salgın üzerinde çalışmalar yapmaktaydı.

Günün her saatinde yalnızca 15 dakika uyuyarak mükemmel bir düzen içinde çalışmıştır. Boş zamanlarında ise Sforza’nın at üzerindeki heykelini yapıyordu. O kadar fazla ilgi alanı vardı ki başladığı çoğu iş yarım kalıyordu. 1490-1495 yıllarında çalışma ve çizimlerini deftere kaydetmiştir. Bill Gates, Leonardo’nun hidrolik alanındaki çalışmalarının el yazmalarını toplamış, koleksiyon yapmıştır.

1499’da Milano’yu terkedip 16 yıl boyunca İtalya’da seyahat etmiştir. Bu dönemde İstanbul’daki Haliç için bir köprü tasarlamış fakat tasarım kabul görmemiştir. Machiavelli’nin yardımıyla “Anghari’nin Savaşı” tablosu için çalışmıştır.

Milano Sonrası

1502 yılında Cesare Borgia’nın hizmetinde çalışmaya başlayan Leonardo, orta İtalya’da baş mühendis sıfatıyla dolaşmaya başlamıştır. Bu gezileri sırasında hazırladığı kusursuz altı harita günümüzde Windsor Saray Kitaplığı’nda saklanmaktadır.

İnsanlık tarihinin en başarılı resimlerinden olan Mona Lisa’yı 1503 yılında çalışmaya başlamıştır. Bu eseri tamamlandıktan sonra dahi yanından hiç ayırmamış, sürekli yanında taşımıştır. 1504 yılında babasının vefatı üzerine yeniden Floransa’ya dönmüştür. Ancak tüm çabalarına rağmen babasının mal varlığından payını alamamıştır. Çok sevdiği amcası ise tüm mal varlığını ona bağışlamıştır.

1506 Yılı Sonrası

Hayatının geri kalanında en iyi dostu ve en iyi öğrencisi olacak olan Melzi’yle tanışmıştır. Salai adındaki öğrencisi de 30 yıl onunla beraber olmuş fakat hiçbir sanatsal ürün üretmemiştir.

1513-1516 yılları arasında Roma’da bulunan Leonardo, bu dönemlerde Papa için geliştirilen farklı projelerde yer almıştır. İlgi duyduğu anatomi ve fizyoloji alanlarında çalışmalarına devam etmiş fakat Papa, kadavralar üzerinde çalışmasını yasaklamıştır. Bunun üzerine dolaşım sisteminde araştırma yaparken sığır kalpleri üzerinde çalışmıştır.

Koruyucusu Giuliano de Medici’nin ölümü üzerine Kral 1. Francis ona Fransa’nın birinci sınıf ressam, mühendis ve mimarı olması için davet yolladı. Teklif Leonardo tarafından kabul edilmiş, bunun üzerine Paris’in güneybatısında Kraliyet Sarayı yakınlarındaki bir konağa yerleşmiştir. Konak kendisi için özel olarak hazırlanmıştı. Kralın Leonardo’nun başarılarını takdir edip, onu zaman zaman ziyarete geldiği bilinmektedir.

Son Zamanları

Son zamanlarında anatomi üzerine daha çok yoğunlaşmış ve insan organizmasına mükemmel bir makine olarak yaklaşmıştır. Gözlemlediği her şeyi çizerek açıklığa kavuşturmuştur. Çizimleri fazlaca beğeni toplamıştır.

Bu dönemlerde sağ koluna bir felç indi. Buna rağmen sol eliyle hala çizim yapabiliyor, eğitimler verebiliyordu. Bilimsel araştırmalara ağırlık veren Leonardo’ya çalışmalarında yakın dostu Melzi yardımcı olmaktaydı. Salai ise Fransa’ya geldikten sonra onu terk etmişti.

Felç geçirdikten sonra sağ elini kullanamamasına rağmen Meryem Ana, kediler, atlar, ejderhalar, St. George araştırmaları, anatomik çalışmalar, suyun doğası üzerine çalışmalar, Deluge’nin çizimleri ve farklı makineler üzerine çalışmalar yapmıştır.

Ölümü

Leonardo da Vinci 2 Mayıs 1519’da kendisine hediye edilen konağında, 67 yaşında hayatını kaybetti. Ölüm sebebinin tekrarlayan inme olduğu sanılmaktadır.  Bir rivayete göre, kral Francis’in kollarında can verdiği söylenir. Fakat bu bilginin doğruluğu kanıtlanamamıştır.

Son sözleri ise “Çalışmalarım olması gereken kaliteye erişmediği için Tanrı’yı ve insanlığı gücendirdim.” olmuştur. Mirasının büyük bir kısmını Melzi’ye adamıştır. Amboise’deki Saint Florentin Kilisesi’nde toprağa verilmiştir.

Leonardo da Vinci Kişiliği, Başarıları ve Hakkında Az Bilinenler

Leonardo da Vinci Nasıl Bir Kişiliğe Sahiptir? Başarıları ve Hakkında Az BilinenlerAhlaki konularda son derece duyarlı ve dürüst bir kişiliğe sahipti. Fiziksel temastan hoşlanmadığı iddia edilir. “Üreme faaliyeti ve bununla bağlantılı olan her şey o kadar iğrençtir ki insanlar hoş yüzler ve duygusal eğilimler de olmasa kısa sürede yok olacaktır.” şeklinde konuşmuştur. Bazı kaynaklarda Leonardo’nun muzip bir kişiliği olduğu, kertenkelelere kanatlar takarak insanları korkuttuğu geçmektedir.

1476 yılında o zamanlar 17 yaşında olan model Jacopo Saltarelli ile eşcinsel bir ilişki kurduğu iddaa edilmiştir. Soruşturmalar sonucunda Leonardo’nun babasının da saygın bir konumda bulunması sebebiyle hiç kanıt bulunamamış, dava düşmüştür. Bu olayın ardından bir süre takibe maruz kalan Leonardo, uzun süre eşcinsellik suçlamalarıyla karşı karşıya kalmıştır. Onun genç erkeklere olan ilgisi 16. yüzyılda tartışma konusu olmuştur.

Oldukça yetenekli olan Leonardo da Vinci bir eliyle resim çizerken, diğer eliyle tersten yazı yazabiliyordu. Sağdan sola yazdığı bu yazıları okumak için bir aynaya ihtiyaç duyulurdu.

İnanılmaz zekası ve muhteşem yetenekleriyle çok yönlü bir insan olan Leonardo, gökyüzünün mavi renkte olmasının nedeninin, havanın ışık yaymasına bağlı olduğunu söyleyen ilk kişidir.

O dönemlerde kullanılmayan bisikletlerin 300 yıl öncesinden ilk planlarını çizmiştir. Pergel kullanmadan kusursuz çemberler çizebildiği rivayet edilmektedir. Anatomi alanında yeni başarılara imza atmak için geceleri suçlu cesetlerini parçalamış ve bu incelemeleri sonucunda çizimler yapmıştır.

Bebeğin plasenta içindeki görünümünü o kadar kusursuz çizmiştir ki günümüzde hala onun çizimleri kullanılmaktadır. Yaşadığı dönemlerde ayın suyla kaplı olduğunu, bu yüzden parladığını iddia etmiş, bazı eserlerinde bu fikrine yer vermiştir. Ayrıca o dönemde henüz icat edilmeyen mekik, denizaltı, helikopter gibi birçok teknolojik ürünün çizimini yapmıştır.

Leonardo da Vinci’nin En Ünlü 15 Eseri

Leonardo da Vinci’nin En Ünlü 15 Tablosu“Çizdiğim her resim kendi yaşamıma sorduğum bir soruydu.” diyen Leonardo da Vinci, çeşitli konularda sıradışı tablolara imza atmıştır. Bunlardan en ünlü 15 tanesi:

Mona Lisa (1503)

Mona Lisa (1503)Günümüzde Paris’teki Louvre Müzesi’nde sergilenen bu eser, dünyanın en ünlü sanat eseridir. Her gün binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilip yoğun ilgi görmektedir.

Tabloda ince bir tül ile üzerini örten genç bir kadın eserin öznesini oluşturuyor. Kasvetli renkleri tercih eden Leonardo, tablodaki kadının üzerinde herhangi bir mücevher kullanmamıştır. Kadının yüzündeki ifadesizlik dikkat çekmekle birlikte yansıttığı duygular net olarak anlaşılamamaktadır. Çizilen kadının Fransız bir tüccarın eşi olduğu yönünde bilgiler mevcuttur.

Vaftizci Yahya (1513)

Vaftizci Yahya (1513)Eserde en dikkat çeken ayrıntı, Yahya’nın yukarı kaldırdığı işaret parmağının gökyüzünü işaret etmesidir. Bu hareketiyle İsa’nın geleceğini haber verdiği düşünülür. Leonardo, Mona Lisa’da yansıttığı garip gülümsemeyi bu eserde de kullanmıştır. Fakat tıpkı Mona Lisa’nın gülümsemesinin sebebi gibi Yahya’nınki de muammadır.

Kırmızı Tebeşir Otoportresi (1512-1515)

Kırmızı Tebeşir Otoportresi (1512-1515)Uzun saçlı, sakallı, yaşlı bir adamın tasvir edildiği bu eserde bu figürün Leonardo da Vinci’yi yansıttığı düşünülmektedir. Fakat bazı uzmanlara göre bu mümkün değildir. Çünkü tablodaki adam, 67 yaşında ölen Leonardo’dan daha yaşlıdır. Kırmızı tebeşirle çizilen bu resmin Leonardo’nun babası veya amcasını da tasvir edebileceği söz konusu olmuştur.

La Scapigliata (1508)

La Scapigliata (1508)La Scapigliata “dağınık saç” anlamına gelir. Leonardo bu resimde kadının dağınık saçlarını yansıtmıştır. Boynu eğilmiş bir kadın hafif fırça dokunuşlarıyla tasvir edilmektedir. Bu tablodaki çizim Kayalıklar Bakiresi’ndeki Hz. Meryem’i andırmaktadır. Bu sebeple o eser için model olabildiği düşünülür.

Salvator Mundi (1500)

Salvator Mundi (1500)Yaratılıldığı dönemde çok ses getirmeyen bu eser 2017 yılında 450.3 milyon dolara satılmış ve tüm dünyanın ilgisini uyandırmıştır. Hz. İsa tabloda Salvator Mundi olarak betimlenmiştir.

Son Akşam Yemeği (The Last Supper) (1495-1498)

Son Akşam Yemeği (The Last Supper) (1495-1498)Bir zamanlar efendisi olan Milano dükü Sforza’nın emri üzerine çizdiği bu eser, Leonardo’nun en ünlü eserlerinden bir diğeridir. Konusu 12 Havari’nin ayağa kalkması, oturması, yayılması, konuşması, esnemesi ve Hz. İsa’nın etrafında sohbet etmeleridir. Farklı insan duygularını yansıtan bir eser, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki son akşam yemeğini anlatmaktadır.

Vitruvius Adamı (Vitruvian Man) (1492)

Vitruvius Adamı (Vitruvian Man) (1492)Anatominin en çok ilgi duyduğu alanlardan biri olduğuna daha önce değinmiştik. Bu eserinde ideal insan bedeni tasvir edilmektedir. Kollarını ve bacaklarını açmış çıplak bir erkek bedeni çember içerisinde yer almaktadır.

Vitruvius, ideal insan bedeninin bir çemberin ve onu çevreleyen yuvarlağın içerisine tam oturması gerektiği teorisini öne sürmüştür. Leonardo, onun bu teorisini çizime aktarmıştır. Bu eseri günümüzde İtalya’nın Venedik kentindeki Gallerie dell’Accademia’da korunmaktadır.

İçinde Fetüs ile Kadın Rahmi (1510-1512)

İçinde Fetüs ile Kadın Rahmi (1510-1512)Bu çizimde anne karnındaki bebeğin nasıl bir yapı içerisinde olduğunu tüm detaylarıyla ele almıştır. Bir notta insanın rahim boyutunu inek ve atlarınkiyle orantılı olarak karşılaştırmıştır.

Kakımlı Kadın (1489-1491)

Kakımlı Kadın (1489-1491)Bu eserinde yer alan kadın figürünün Milano dükü Sforza’nın metresi Cecilia Gallerani olduğu düşünülmektedir. Başı sağa dönük kadın gözlerini tablo dışında kalan bir noktaya odaklamıştır. Leonardo’nun üstün anatomi bilgisi ve insan duygularını tabloya aktarabilme becerisi bu eserde fazlasıyla ön plana çıkmıştır. Ayrıca kadının kucağındaki kakımın en küçük detaylarına kadar yer vermesi onun muhteşem yeteneğinin ufak bir kanıtıdır.

Kayalıklar Bakiresi (1483-1486)

Kayalıklar Bakiresi (1483-1486)Tablonın merkezinde Meryem bulunur. Bebek İsa, solundaki bebek ise Aziz Yuhanna (Yahya)’dır. Tüm karakterler el, kol ve göz hareketleriyle etkileşim halindedir. Eserde, o dönemlerdeki tahtta oturma alışkanlığının aksine Meryem kayalık bir arazide otururken görülüyor.

Benois Madonna (Ekim 1478)

Benois Madonna (Ekim 1478)Yine Meryem ve İsa’nın yorumlandığı bir eserdir. Burada diğerlerinden farklı olarak her ikisinin de başında birer hale bulunmaktadır. İsa’nın parmakları ucundaki karanfil de dikkat çeker.

Ginevra Benci’nin Portresi (1474-1478)

Ginevra Benci’nin Portresi (1474-1478)Leonardo da Vinci’nin Batı Yarımküre’de sergilenen tek eseridir. Ünlü ressamın hayatı boyunca fazla kullanmadığı yöntemlerden birkaçını içerir. Portrede geleneksel çizim yerine üç çeyrek görünüm yöntemini kullanmıştır. Bu sebeple tablosunu bu şekilde boyayan ilk İtalyan sanatçı ünvanını almıştır. Bu eser günümüzde Washington D.C’deki National Gallery’de sergilenmektedir.

Arno Vadisi Manzarası (1473)

Arno Vadisi Manzarası (1473)Detayların belirgin olmadığı resimde Floransa’daki Arno Vadisi tasvir edilmiştir. Amcasından aldığı gözlem yeteneğiyle doğa sevgisini birleştiren Leonardo, doğayı yeniden keşfetmeyi amaçlamıştır.

The Annunciation (Beşaret) (1472-1475)

The Annunciation (Beşaret) (1472-1475)Arapça’da müjde, iyi haber anlamına gelen beşaret; Leonardo’nun bu eserinin konusu olmuştur. İsa’nın mucizevi bir şekilde var oluşunun Meryem’e bildirilmesinin anlatıldığı bu eser, sanat tarihinde önemli bir yer tutar.

Tabloda Cebrail meleği Hz. Meryem’in karşısında diz çökmüş, bir haberi ona müjdelemektedir. Meleğin elindeki beyaz zambaklar Meryem’in bakireliğini ve saflığını temsil etmektedir. Bu eser günümüzde Floransa’daki Uffizi Galerisi’nde sergilenmektedir.

İsa’nın Vaftizi (The Baptism of Christ) (1472-1475)

İsa’nın Vaftizi (The Baptism of Christ) (1472-1475)Dini öğelerin yer aldığı bu eserde, Ürdün’deki Şeria Irmağı kıyısında Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilen İsa’nın arınışı anlatılmaktadır. Tabloda sağdaki kişi Yahya’yı, İsa’nın başındaki beyaz güvercin ise Tanrı’yı temsil etmektedir. Sol taraflarında ise iki tane yardımcı melek görülür. Leonardo da Vinci bu eserini Verrocchio ile birlikte yapmıştır.

Leonardo da Vinci’nin Yazdığı Kitaplar

Leonardo da Vinci'nin Yazdığı KitaplarLeonardo da Vinci, bu unutulmaz resimleri yapmanın dışında bazı kitaplar da yazmıştır. Bunlar:

Herkes Dünyanın Merkezidir

Herkes Dünyanın MerkezidirFelsefe alanında yazılmış bir eseridir. Dante Yayınevi tarafından yazılmıştır. 64 sayfalık kısa bir eserdir. Tanıtım bülteninde “Ondan ne kadar alırsanız alın, ihtişamını asla kaybetmeyecek bir şey var. Çoğunun ağızlarından alınacak yemekleri olacak.” cümleleri yer almıştır.

Kelebek ile Mum Işığı Masalları

Kelebek ile Mum Işığı MasallarıKibir, ihanet, vicdan, alçakgönüllülük, sabır ve pişmanlık üzerine yazılmış çeşitli masallar bir araya getirilmiştir. Kemal Atakay’ın çevirdiği ve Emine Bora’nın resimlediği bu eser 500 yaşını aşan 12 masaldan oluşur.

Yazılar, Masallar, Kehanetler, Nükteler ve Diğerleri

Yazılar, Masallar, Kehanetler, Nükteler ve DiğerleriLeonardo’nun bilimsel araştırmaları ve resimleriyle ilgili yazıları içerir. Bilimsel araştırmalar ve görsel sanatlarla ilgili yazıların dışındaki bütün metinleri bu eserde içerir. İlk baskısı 1952’de yapılmıştır.

Leonardo’nun Defterleri ve Büyük Üstattan Uygulamalı Dersler

Leonardo’nun Defterleri ve Büyük Üstattan Uygulamalı DerslerYaşamı boyunca sayısız defter tutan Leonardo’nun bu eseri, defterlerinden derlenen çalışmaların en mükemmel olanlarını bir araya getirmiştir. Resim ve heykel sanatının incelikleri, ışık ile gölge oyunları hakkında eğitim veren bir kitaptır.

Charlie Chaplin Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi
Charlie Chaplin Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

Bilinmeyen Defter

Bilinmeyen DefterGerçek kahramanı doğa ve hayvanlar olan bu eserini fabl, fıkra, efsane ve hayvan masallarından oluşmaktadır. yetişkinler için yazdığı bu kitap 4 ana başlıktan oluşur ve toplamda 98 kısa öykü içerir.

Paragone/Sanatların Karşılaştırılması

Paragone/Sanatların KarşılaştırılmasıLeonardo’nun ölümünden sonra öğrencisi Melzi’nin onun notlarından derlediği bir kitaptır. resim sanatını heykel, şiir ve müzikle karşılaştırmıştır. Ayrıca resmin bilim ve felsefeyle ilişkilerine değinir.

Da Vinci ve Saklı Not Defteri

Da Vinci ve Saklı Not DefteriLeonardo da Vinci hayatı boyunca yaptığı gözlemleri, bilim, sanat ve yaşam alanındaki çıkarımlarını not defterine kaydetmiştir. Kitap Leonardo’nun orijinal notlarından oluşmaktadır. 13.000 sayfalık notun sadece 7000 sayfası korunabilmiştir.

Bilmeceler/Kehanetler

Bilmeceler/KehanetlerLeonardo da Vinci’nin ters olarak yazıp, ayna yardımıyla okunabilen bu eseri, bilmecelerle doludur. Okuyuculara göre eğlenceli bulunmuştur. Samih Fırat tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Klostrofobik etki yarattığı ve cehennemi tasvir ettiği söylenir.

Defterler

Bilmeceler/Kehanetler

Ölümünden sonra ortaya çıkan bu eserde, resim sanatının temellerini kaleme aldığı bölümleri içermektedir. Resimle ilgilenenlerin merakla okuyacağı başucu kitaplarından biridir. Orijinalinin 7000 sayfadan oluştuğu bilinmektedir.

Fazıl Say Kimdir? Hayatı ve En Ünlü Besteleri

$
0
0

Fazıl Say, dinleyiciler tarafından tam not alan besteleri, albümleri ve resitalleriyle konserlerinde hayranlık uyandırır. Dünyanın dört bir yanında konserler vermiş, çeşitli ödüllere layık görülmüştür. Sanatın adeta yaşayan halidir.

Mozart, Beethoven, Haydn, Bach, Stravinsky gibi meşjur bestecilerin eserlerini yorumlamıştır. Başarılarıyla dünya klasik müzik repertuarında saygınlık kazanmıştır. Sanatçı kişiğinin yanı sıra düşünceleriyle de gündemde olan bir isimdir.

Rutkay Aziz Kimdir? Hayatı ve Eserleri
Rutkay Aziz Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Birçok ünlü orkestrada bulunan sanatçının yankı uyandıran eserlerinin çıkış yeri dünyanın farklı bölgeleri olmuştur. Bu yazımızda sizler için sanatçının hayat hikayesini, çok beğenilen eserlerini ve yazdığı kitapları inceledik.

Fazıl Say Kimdir?

Fazıl Say Kimdir?14 Ocak 1970’de Ankara’da, yazar ve müzikolog Ahmet Say ile eczacı Gürgün Say’ın oğlu olarak dünyaya geldi. Doğduğunda dudak damak yarığı vardı. Sonraları, bebeklik döneminde geçirdiği bir ameliyatla yarık dudağı dikildi. Doktoru üflemeli çalgı çalmasını önerince melodika çalmaya başladı. Annesi ve babası boşanınca babasıyla yaşaması uygun görüldü.

Müzikle tanışması bu şekilde henüz küçük yaşlarında başlayan Fazıl Say; yıllar içinde olağanüstü bir gelişim göstererek günümüzde dünya çapında tanınan bir piyanist, besteci ve dahi bir müzik adamıdır. Ünlü Amerikan ve Avrupa orkestraları ve sayısız ünlü şef ile birlikte çeşitli repertuarlara katılmıştır. Fransız gazetesi Le Figaro ondan “dahi” diye bahsetmiştir. Ülkemiz ve dünya çapında sayısız ödül almış bir sanatçıdır.

Klasik müzik dünyasında ender görülen, 25 yıldan fazla süredir izleyicilerin ve eleştirmenlerin ruhuna dokunmayı başarabilmiş bir müzisyendir. Birçok festivale müzik yapmıştır. Çalışmaları arasında solo piyano ve besteleri, solo konçertolar ile büyük orkestra eserleri yer alan sanatçı, tüm dünyada konuşulan bir isimdir. Günümüzde tanınmış şef ve orkestralarının eşliğinde konserler vermektedir. Ayrıca ünlü salonlarda sunduğu resitallerle hayranlık uyandırmaktadır.

Fazıl Say’ın Hayatı

Üç yaşındayken Ali Kemal Kaya ile ritmik jimnastik ve işitme çalışmaları yapan Say, küçük yaşlardayken müziğe ilgi duymaya başladı. Dört yaşındayken ailesi tarafından piyanoya başlatıldı.

Piyano serüvenine Alfred Cortot ile çalışmış olan Mithat Fenmen’den Paris’te ilk derslerini alarak başladı. Fazıl’ın çok yetenekli olduğunu gören Fenmen, ondan her gün günlük hayatıyla ilgili doğaçlamalar yapmasını istedi. Bugün onu piyanist ve besteci yapan devasa doğaçlama yeteneğinin kaynağı, bu davranışa bağlanmaktadır.

Mithat Fenmen ile sekiz yıllık bir öğrenme döneminden geçen Fazıl Say bu süreçte; piyano, solfej, teori ve ayrıca besteciliğe özendirme çalışmaları ve konserlere ısınma amaçlı küçük dinletileri kapsayan bir eğitim almıştır.

Fenmen’in 1982’de vefatı üzerine Ankara Devlet Konservatuarı’nda “Üstün Yetenekli Çocuklar için Özel Statü”de eğitim gördü. Hızlandırılmış yoğun bu eğitimde Kamuran Gündemir ile piyano çalıştı, İlhan Baran ile ise kompozisyonda kendini geliştirme fırsatı buldu.

Bu kişiler onda çeşitli becerilerin gelişmesine oldukça katkı sağlamış, bu sayede teknik donanımları kazanmıştır. Ayrıca İlhan Baran’ın önerisi üzerine çağdaş müzik stilleri çalışması için üç yıl Oğuz Fırat’tan eğitim almıştır.

Bir piyano sonatı olan ilk eserini 1984 yılında konservatuar öğrencisiyken Ankara’da bestelemiştir. Öğrenciliği sırasında armoni, kontrpuan, form bilgisi, analiz, enstrümantasyon, orkestrasyon, antik modlar, Türk müziği makamsal ve ritmik sistemleri, caz armonisi gibi konularda eğitim aldı. Ayrıca çağdaş müzik için üç yıl boyunca Ertuğrul Oğuz Fırat kendisine ders verdi.

Konservatuar Sonrası

1987 yılında aynı konservatuarın piyano ve kompozisyon bölümünden mezun oldu. Kazandığı burs ile Almanya’ya gitti. Berlin’deki Düsseldorf Müzik Yüksek Okulu’nda ABD’li piyanist David Levine ile çalışmalarını sürdüren sanatçı, klasik bir piyanist olarak bu yolda devam etti. Say, piyanist kimliğiyle hep onu örnek aldı.

Ayrıca düzenli bir şekilde Menahem Pressler ile derslere katılıyordu. Üstün teknik yeteneği burada da kısa sürede fark edildi. 1991 yılında konçerto solistliğine layık görüldü ve bu alanda diplomasını aldı. Berlin’e yerleşti. Profesyonel müzik kariyerine atıldı. Aynı yıl Avrupa Birliği’nin düzenlediği Avrupa Piyano Yarışması’nda ödül kazandı. Bu, uluslararası ilk başarısıdır.

1992’ye gelindiğinde Berlin Tasarım Sanatları ve Müzik Akademisi’nde piyano ve oda müziği öğretmeni oldu. Fazıl Say’ın 1991-1995 yılları arasında Almanya’daki konserleri ve resitalleri üzerine basında yayılan yazıları bir kitap oluşturulabilecek kadar fazladır.

Kariyeri

1994 yılı onun için bir dönüm noktası sayılır. Genç Konser Solistleri Avrupa yarışmasında birinci oldu. Konser kariyerine başlangıç sayılan 1995’te ise New York’taki kıtalararası yarışmada da dünya birinciliği elde etti. Bu sırada birçok ödül alması, kariyerine New York’ta devam etmesini sağladı.

1996 yılında Boston’da ikinci piyano konçertosu olan İpek Yolu’nun ilk performansını sergiledi. Oratoryo, piyano konçertoları, farklı formlarda orkestra, oda müziği, piyano eseri, şan ve piyano için şarkı besteleme gibi alanlarda kendini geliştirmeye başladı.

Nazım Hikmet ve Metin Altınok Ağıtı başlıklı oratoryolar, 4 piyano konçertosu, Zürih Üniversitesi’nin isteği üzerine Albert Einstein anısına yazdığı orkestra, Wolfgang Amadeus Mozart’ın 250. doğum yılında Viyana’daki kutlama komitesinin isteği için bestelenen “Patara” adlı bale müziği bu eserler arasında yer alıyordu.

O yıllardan son günlere kadarki süreçte başarılarına hep yenisini ekleyen Say, başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinde ve beş kıtada faaliyette bulunmaktadır. Caz müzik ve doğaçlama tutkusuyla 2000 yılında neyzen Kutsi Ergüner ile buluştu. Kurdukları caz grubuyla çeşitli yerlerde ses getiren konserler verdiler.

Kariyeri boyunca New York Filarmoni, Sankt-Peterburg Filarmoni, Amsterdam Concertgebouw, Viyana Filarmoni, Çek Filarmoni, İsrail Filarmoni, Fransa Ulusal Orkestrası, Tokyo Senfoni gibi ünlü orkestralar eşliğinde konserler verdi.

2003-2004’te Salzburg Festivali, New York’taki Lincoln Center Festivali, Londra’daki Harrod’s Piano Series ve Tokyo’daki World Piano Series ilk kez dinleyiciye sunuldu. Yuri Bashmet ve Shlomo Mintz gibi ünlü müzisyenler bu konseri sırasında kendisine eşlik etti.

2004’te Maxim Vengerov ile Amerika ve Avrupa turnesine çıktı. Buralarda Carnegie Hall, The Vienna Musikverein, The Amsterdam Concertgebouw, The Barbican Centre ve Salzburg Festivali’nde performans sergiledi. 2005’in Mayıs ayında İsviçreli bir yönetmenin Ultima Thule adlı filminin soundtrackını yaptı. 2006 Şubatındaki Viyana konserinde Mozart ve Pagani’nin önemli eserlerini piyanoya uyarladı.

2007’de yirmi bin kişinin izlediği Floransa Festivali’nin kapanış konserinde Zubin Mehta’nın yönetimindeki Floransa Orkestrası ile yirmi bin kişinin izlediği bir açık hava konseri verdi. Bu gerçekleştirdiği en ünlü konserlerinden biridir.

Yine 2007’de Montreux Caz Festivali’nde piyano jürisi başkanlığı yaptı. Aşık Veysel’in Kara Toprak adlı halk şarkısından etkilenerek bestelediği piyano parçasını da içeren CD’si ABD’de Billboard’da 6. sıraya çıktı. 2008 yılında sahneye sunulan Sivas’93 adlı tiyatro oyununun müziğini de bestelemiştir.

Şiir ve edebiyata da ilgi duyan Say, bunları zaman zaman sanatına da yansıtmıştır. 2003 yılında çıkardığı İlk Şarkılar adlı albümünde bu yansımalar görülür. Albümlerinde Serenad Bağcan solistlik yaptı ve ikili Türkiye ile diğer ülkelerde konserler verdi.

Sanatçı, 2008 yılında Avrupa Birliği tarafından “Kültür Elçisi” olarak görevlendirilmiştir. 2012’de sanatçı yoğun ve üretken dönemlerini yaşadı. Mart ayında Say’ın bestelediği Hezarfen isimli konçertosunun prömiyeri şef Dan Ettinger yönetiminde gerçekleşti. İstanbul Müzik Festivali tarafından istenen ve sanatçının ikinci senfonisi olan Mezopotamya Senfonisi, Gürer Aykal yönetiminde İstanbul’da gerçekleşti.

Kısa zaman sonra BBC’nin isteği olan Dört Şehir adlı viyolonsel ve piyano sonatı City of London Festivali’nde sergilendi. 2012’nin Eylül ayında soprano ve piyano için bestelenen Panther isimli şarkısının piyeri dinleyiciyle buluştu. Ekim ayındaki Universe’ün konseri izleyiciler tarafından ayakta alkışlandı. 2013 yılında attığı bir tweet sebebiyle 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.

2015 yılında Nazım Hikmet Korosu’nu kurdu ve burada genel müzik direktörlüğü yaptı. 29 Ağustos 2015’te Ankara Bilkent Odeon Konser Salonu’ nda koro, ilk konserini verdi.

Bu değerli sanatçı günümüzde hala dünya çapındaki çalışmalarını sürdürmektedir. Başarılı konserlere imza atmaktadır ve geniş bir hayran kitlesi vardır. Bugüne kadarki tüm eserleri tanınmış yayıncılardan olan Schott of Mainz tarafından dünyaya dağıtılmaktadır.

Özel Yaşamı

Say, 1997 yılında evlendiği Gülyar Balcı’dan 7 yıl sonra boşandı. Bu evliliğinden Kumru Say (2000) adında bir kızı vardır. 2012’den beri birlikte olduğu mimar sevgilisi Ece Dağıstan ile İtalya’nın Milano şehrinde 25 Ocak 2019’da dünya evine girmiştir.

Fazıl Say’ın En Ünlü Besteleri

Fazıl Say'ın En Ünlü EserleriGünümüzde tüm dünyanın tanıdığı bir piyanist olan Fazıl Say, başarılarına, geçen zaman boyunca yenilerini eklemektedir. Hayatı boyunca birçok unutulmaz esere imza atmıştır. Bunlardan bazıları:

Fazıl Say'ın En Ünlü Besteleri1987’deki Gitar Konçertosu adlı eserini geri çekip 1997’de gitar ve orkestra için yeni bir eser oluşturdu. Bundan daha önce oluşturduğu İpekyolu(1989), piyano için adlı eseri ise sonradan konçertoya dönüştürülmüştür.

Fazıl Say'ın En Ünlü BesteleriNasreddin Hoca’nın Dansları adlı eseri (1991), sonradan “Türk Dansları” olarak değiştirilmiştir. Altı Prelüd, Debussy’nin 6 prelüdünün orkestralaması adlı eseri,  solo çalgıcı için: flüt-obua-klarnet-fagot-trompet-2 vurmalı çalgı-piyano-yaylılar dördülü (1992) çalgılar içindir.

Fazıl Say'ın En Ünlü BesteleriSay’ın bu eserleri yaratıldığı dönemde ve sonrasında büyük beğeni toplamış, başarılarını katlamıştır. Onu tüm dünyada tanınır hale getirmiştir.

Fazıl Say’ın Yazdığı Kitaplar

Fazıl Say’ın Yazdığı KitaplarMüzik dışında farklı ilgi alanları da bulunan ünlü sanatçı, şimdiye kadar 3 farklı kitabı kaleme almıştır. Bunları şöyle sıraladık:

Uçak Notları

Uçak NotalarıSanatçı bu kitabını 1999 yılında çıkarmıştır. Klasik müzikle ve piyanoyla tanışmasından başlayarak burs kazanıp Almanya’ya gitmesiyle devam eden eğitim hayatını, Türkiye ve dünyanın pek çok bölgesinde verdiği konserlerini anlatmıştır. Bunlar dışında sevdiği besteciler, eserler ve müzikler üzerine yazdığı denemelerine de yer vermiştir.

Yalnızlık Kederi

Yalnızlık Kederi“Halkımı klasik müzikle tanıştırmak zorundayım.” şeklinde konuşan Fazıl Say’ın yazdıklarını bir araya getirdiği bir eser. Müziğe, politikaya, yarınlara, sanatçı olmaya ve hayata dair tüm yazılarını bir araya getirmiş.

Metin Altıok Ağıtı

Metin Altıok AğıtıSanatçının Metin Altıok için yazdığı bir eserdir. Metin Altıok Oratoryosu albüm olarak bu isimle sunulmuştur.

Fazıl Say’ın Nota Defterleri

Fazıl Say'ın Nota DefterleriKitapları dışında müzik dünyasına armağan ettiği beş adet nota defterini de sizlerle paylaşıyoruz:

  • Schwarze Hymnen for violin and piano
  • Nasreddin Hoca’nın Dansları (Piyano için)
  • Fantezi Parçaları (Piyano için)
  • Paganini Çeşitlemeleri (Piyano için)
  • Sonat (Keman ve Piyano için)

Fazıl Say’ın Tutuklanması

Fazıl Say’ın Tutuklanması

Ünlü piyanist Fazıl Say, twitter hesabı üzerinden paylaştığı Ömer Hayyam rubaisinde “dini değerleri alenen aşağılamak” iddiasıyla açılan davada suçlu bulundu. Say, mahkemece 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Müslüm Gürses Kimdir? Hayatı ve Eserleri
Müslüm Gürses Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Hakkındaki hükmü beş yıl süreyle ertelendi. Sanatçı karar sonrasında yaptığı açıklamada “Mahkeme sonucu çıkan karar için yurdum adına çok üzgünüm. İfade özgürlüğü açısından hayal kırıklığına uğradım. Hiçbir suçum olmamasına rağmen ceza almış bulunmam şahsımdan çok, Türkiye’deki ifade ve inanç özgürlüğü adına kaygı vericidir.” şeklinde konuştu.

Twitter hesabından Ömer Hayyam’a ait olduğunu belirttiği rubaileri paylaşmasının ardından suçlu durumuna düşen Say, İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçu atfedilen sanatçı için 9 ay ila 1.5 yıl arasında hapis istendi. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 12 Ekim 2015 tarihli bozma ilamına uyulmasına karar veren mahkeme, suçun yasal unsurları oluşmadığından sanık Say’ın beraatine karar verdi.

Zeki Alasya Kimdir? Hayatı ve En Ünlü 10 Filmi

$
0
0

Rol aldığı çok sayıda film ve başarılarından dolayı pek çok ödüle aday gösterilen, yine birçok ödülün sahibi olan Zeki Alasya, Türk sinemasının en usta isimlerinden biridir. Sinema ve tiyatroya kazandırdıklarıyla altın kadroda yerini almıştır.

Başarılı filmleri, tv dizileri ve tiyatro oyunlarının yanı sıra yönetmenlik kariyeriyle de önemli başarılar elde etmiştir. Sayısız projeyle dolu yaşamını adeta başarılarla donatmıştır.

Kemal Sunal Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi
Kemal Sunal Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

Onsuz düşünülemeyen Metin Akpınar’la bir dönem yollarını ayırdıkları iddia edilse de ikili uzun süre Hastane dizisinde oynamışlardır. Bu yazımızda Zeki Alasya’nın hayatını ve en unutulmaz 10 filmini anlattık.

Zeki Alasya Kimdir?

Zeki Alasya Kimdir?Türk sinemasının unutulmaz ismi Zeki Alasya yaşamı boyunca çok sayıda sinema filmi, tiyatro ve dizilerde rol almış ünlü bir sanatçıdır. Sadece yaşadığı döneme damgasını vurmakla kalmamış, oyunculuk başarısıyla yıllar boyunca konuşulmuştur.

Türkiye’nin en önemli oyuncularındandır. Yönetmenlik, oyunculuk ve yazarlık alanında çok sayıda ödüle layık görülmüş başarılı bir duayendir.

Tam ismiyle Zeki Şenol Alasya, 18 Nisan 1943’te dünyaya geldi. Aslen Kıbrıslı olup İstanbul Şehzadebaşı doğum yeridir. 8 Mayıs 2015’te vefat etti. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde 4 kez sadrazamlık yapmış devlet adamı Kıbrıslı Mehmet Kamil Paşa’nın yeğenidir.

Robert Koleji’nin orta bölümünden mezundur. Okula gittiği dönemlerde aynı zamanda tabelacılık yapmaktaydı. Henüz 16 yaşında oyunculuğa başladı.

Zeki Alasya’nın Hayatı

Zeki Alasya’nın HayatıRobert Koleji’nden mezun olmasından sonra sanat hayatına atıldı. 1959’da MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) tiyatrosunda amatör olarak oyunculuğa başladı. Burada bir süre dekoratörlük ve rehberlik yaptı.

Merhum sanatçı, 1964’te Arena Tiyatrosu’nda profesyonel oyunculuğa adım attı. Mister Nago, Kargalar Okulu, Şampanya, Viski adlı oyunlarda rol aldı.

1965’e gelindiğinde bir dönem Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda çalıştı. Ardından 1967’de Haldun Taner, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan gibi ünlü isimlerle Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun kurucularından biri oldu. Bu topluluğun bütün oyunlarında oyuncu, yazar ve yönetmenlik yaptı.

1973 yılından sonra film çevirmeye başladı. Bu dönemlerde tanıştığı yakın dostu Metin Akpınar ile ayrılmaz bir ikili oldular. 37 yıl boyunca çok sayıda projede birlikte rol aldılar. Sanatçı bunun yanı sıra Emel Sayın, Halit Akçatepe, Tarık Akan, Kemal Sunal, Münir Özkul ve Adile Naşit gibi ünlü isimlerle de çok kez birlikte çalıştı.

İlk olarak Karaoğlan Geliyor adlı eserde Çalık karakteriyle izleyici karşısına çıktı. 1972 yılında Sev Kardeşim, Tarkan Altın Madalyon ve Tatlı Dillim gibi projelerde Yeşilçam’a başarılı bir giriş yaptı. Aynı yıl içinde rol aldığı yedi farklı filmle yıldızı iyice parladı.

Yönetmenliği

Yönetmenlik yapmaya 1977 yılında başlayan usta isim, yönettiği filmlerin çoğunda oyuncu oldu. Sinemaya uzun bir süre ara verip ardından Güle Güle’de rol aldı.

1978 yılında Haldun Taner ve Ahmet Gülhan, Alasya’nın da içinde bulunduğu tiyatro topluluğundan ayrıldılar. Yönetimi Zeki Alasya-Metin Akpınar ikilisi aldı. Sonraki dönemlerde topluluğu aynı isimle sürdürdüler. Topluluk 1992 yılında kapandı.

Aslan Bacanak, Sivri Akıllılar, Cafer’in Çilesi, Petrol Kralları, Doktor, Köşe Kapmaca, Vay Başımıza Gelenler, Elveda Dostum gibi filmlerde yönetmen olarak yer almıştır. Bu filmler onun kariyerinde önemli bir yere sahiptir.

Hayatı boyunca birçok filmde rol alan Akpınar, 1998 yılında Kültür Bakanlığı tarafından ona layık görülen “Devlet Sanatçısı” unvanını kaptı. Yaşamı boyunca sadece sinema filmleri değil birçok televizyon dizisinde de yer aldı.

Kariyerinin son dönemlerinde daha çok dizilerde görüldü. 2009’da son sinema filmi olan Aşk Geliyorum Demez’de rol aldı. Hayat verdiği karakterlerle özdeşleştirilip uzun yıllar canlandırdıklarıyla anılan bir komedyen oldu.

2010 yılında Altın Portakal Yaşam Boyu Onur Ödülü’nü aldı. Akasya Durağı adlı televizyon dizisinde Nuri Baba karakterini canlandırdı. Son olarak Kanal D’de izleyiciyle buluşan Küçük Ağa dizisinde Mehmet Ağa karakterinde rol adlı. Dizi uzun zaman beğenilerek izlendi fakat reytingleri düşünce final yaptı.

Evliliği

İlk eşi Oya Alasya’dan 1987 yılında boşandı. Bu evliliğinden Zeynep adında bir kız çocuğu vardır. Daha sonra 1983 yılında Türkiye 2. güzeli olan Sema Yunak ile 13 yıl büyük bir aşk yaşadı. 2008 yılında kendisinden 30 yaş küçük olan emekli hostes Jülide Atak ile ikinci evliliğini yaptı. Bu evliliği sanatçı vefat ettiğinde sürmekteydi.

Ölümü

Alasya, 22 Nisan 2015’te karaciğer rahatsızlığı sebebiyle hastaneye kaldırıldı. 8 Mayıs 2015’te 72 yaşında hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 10 Mayıs 2015’te Levent Camii’nden alındı, Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.

Usta sanatçının ölümü, başta eşi ve yakın dostu Metin Akpınar olmak üzere tüm sanat camiasını derinden yasa boğdu. Türk sinemasının en büyük kayıplarından biri oldu.

Zeki Alasya’nın En Ünlü 10 Filmi

Zeki Alasya, yaşamı boyunca hala ilk günkü değerini koruyan filmlerde rol almış, bazılarının yönetmenliğini üstlenmiştir. Bu filmlerden en ünlü 10 tanesi hakkında kısa bilgiler verdik.

Tatlı Dillim

Zeki Alasya’nın En Ünlü 10 Filmi1 Kasım 1972’de izleyiciyle buluşan film, Ertem Eğilmez’in yapımcılığı ve yönetmenliğindedir. Başrollerini Tarık Akan ve Filiz Akın paylaşmaktadır.

Zeki Alasya bu filmde antrenör rolündedir. Ferit (Tarık Akan) ile Emine’nin (Filiz Akın) evlilik sürecinin anlatıldığı filmde Ferit’in oynadığı basketbol takımı kamp için bir köye gider. Burada ikilinin inatlaşmayla başlayan maceraları, aşka dönüşür.

Mavi Boncuk

Zeki Alasya’nın En Ünlü 10 Filmi1974 yapımı bu film, 1 Ocak 1975’te vizyona girmiştir. Ertem Eğilmez yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlenmiştir. Filmin senaryosunu Zeki Alasya ve Sadık Şendil ile birlikte yazmıştır.

Başrollerinde Emel Sayın, Tarık Akan, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe, Münir Özkul, Kemal Sunal, Adile Naşit bulunur. Her şey, altı kişilik bir arkadaş grubunun gazinoda hesabı ödeyemeyip dayak yemeleriyle başlar aslında.

Emel Sayın’ın hayat verdiği ünlü bir şarkıcı, grup tarafından kaçırılır. Dayağın intikamı olarak başlayan kaçırılma hikayesi, esir alınan şarkıcıyla iyi bir arkadaş olmalarıyla gelişir. Zamanla eve alışan kadın, altı kişiyi zor durumda bırakacaktır.

Salak Milyoner

Zeki Alasya’nın En Ünlü 10 Filmi1974 yılında gösterime girmiştir. Define peşine düşen ve İstanbul’a giden dört kardeşin hikayesi anlatılır. Altınlara sahip olmak için dördü birden İstanbul’a yola çıkınca aynı tren istasyonunda karşılaşırlar.

Altınların evin altına gömülü olduğunu öğrenince bir şekilde ev sahibine fark ettirmeden onlara ulaşmaya çalışırlar. Fakat evin altında onları büyük bir sürpriz bekler.

Köyden İndim Şehire

Zeki Alasya’nın En Ünlü 10 Filmi1974’te Ertem Eğilmez’in yönetmenliğini yaptığı bir komedi filmidir. Salak Milyoner filminin devamı niteliğindedir. Başrolleri Kemal Sunal, Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Halit Akçatepe paylaşmaktadır. Buldukları defineyi bozdurmak için Ankara’ya giden dört kardeşin hikayesi filmin konusudur.

Devletin altınlara el koymasından korkan dörtlü, çareyi kuyumcu Ali Rıza’ya güvenmekte bulurlar. Zaman içinde Ali Rıza altınları ele geçirmeye niyetlenir. Dört kardeş türlü yollara başvurunca gülünç bir serüven izleyiciyi bekler.

Aslan Bacanak

Zeki Alasya’nın En Ünlü 10 Filmi1977 yapımı bu eser, Zeki Alasya’nın yönetmenliğini yaptığı ilk filmdir. Hürrem Erman yapımcılığı üstlenmiştir. İhsan Yüce, Cevat Kurtulu, Sami Hazinses gibi isimler filmde rol alır.

Mahalleye yeni taşınan minibüs şoförü Selim’in Halim’in kız kardeşine aşık olması anlatılır. Zeki Alasya Selim karakterini canlandırmaktadır.

Cafer’in Çilesi

Zeki Alasya’nın En Ünlü 10 FilmiZeki Alasya bu filmde yönetmenliği üstlenmiş, aynı zamanda filmde rol almıştır. 1978’de izleyiciyle buluşan filmde Alasya, Cafer karakterini canlandırmıştır.

Yaşlı teyzesiyle eniştesinin köşkünde yaşayan Cafer, mahalle bakkalının kızı Gülseren’e aşık olur. Askerlik arkadaş Refik’le karşılaşıp pavyona gitmeleriyle başlarına bela açan ikilinin maceraları anlatılır.

Petrol Kralları

Zeki Alasya’nın En Ünlü 10 FilmiBaşrollerini ayrılmaz ikili Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın paylaştığı film 1978 yapımıdır. 1 Ocak 1979’da vizyona girmiştir.

Maddi sıkıntılardan dolayı evlerini satmak durumunda kalan iki arkadaşın hikayesi anlatılır. Bahçede petrol bulunca evi satmaktan vazgeçerler. Fakat mahallerinde petrole göz dikenlerle mücadele etmek zorunda kalacaklardır.

Vay Başımıza Gelenler

Zeki Alasya’nın En Ünlü 10 FilmiKasım 1979’da gösterime giren film, Zeki Alasya yönetmenliğindedir. Zeki Alasya Kamil’i canlandırmaktadır. Hapishaneden çıkan iki gencin ve mahalle arkadaşlarının zengin olma hayaliyle yaptıkları soygunu anlatır. Bu soygun sırasında başlarına türlü işler açarlar.

Şaka Yapma

Zeki Alasya’nın En Ünlü 10 Filmi1981 yapımı bu film Osman F. Seden’in yönetmenliğindedir. Alasya burada Zeki Keskin karakterine hayat verir. Zengin bir adamın at arabacısı gence arabasıyla vurması ile gelişen olayları konu alır.

Tarık Akan Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi
Tarık Akan Kimdir? Hayatı Hakkında Bilgi

Yaralı gencin az ömrü kalmıştır. Bir reklam kampanyasının başlatılmasıyla olaylar komik bir şekilde gelişir.

Dönme Dolap

Zeki Alasya’nın En Ünlü 10 Filmi1983 yapımı bu filmin yönetmenliğini Zeki Alasya yapmakta, aynı zamanda Selami karakterine hayat vermektedir. Film Selami, kıskanç eşi Lamia ve çapkın arkadaşlarının komik maceralarını konu alır. Lamia’nın kıskançlıkları Selami’yi ve yakın arkadaşını yalan söylemek zorunda bırakınca, bu yalanla birlikte başları derde girer.

Viewing all 75 articles
Browse latest View live